Dilimizi yeterince kullanıyor muyuz?

Doğduğumuz günden bu yana kendimizi ifade edebilmek amacıyla öğrenmek için çabaladığımız ana dilimizi yeterince doğru kullanıyor muyuz? Günlük yaşamda karşımıza çıkan birçok kelimenin kökeni yabancı dilden gelse de artık dilimize yerleşmiş durumdalar. Peki, Türkçe’de tam karşılığı varken ısrarla yabancı dil ile kullanılma çabasına ne demeli! Çok sık karşılaştığım sorunlardan bir tanesini size kısaca anlatmak istiyorum.

İngilizce isimlerle kahve ve çay çeşitleri satan kafelerde çalışanlar bunların isimlerini nedense Türkçe olarak telaffuz edince sanki dilimizi bilmiyor ve anlamamış gibi insanın yüzüne bakıyorlar!… Üst üste tam üç kez söylemek gerekiyor. Üstelik bir de bakışlarıyla bozulduklarını belli edip, içeceğiniz hazır olduğunda da önünüze içeceğin adını söylemeden öylesine hazır diyerek uzatıyorlar. Türk Kahvesi isteyince de genellikle ya makine arızalı oluyor ya da uzun dakikalar sürüyor. İngilizce’sini bilmeme rağmen “Green Tea” demeyip “Yeşil Çay” demeye devam etmeyi düşünüyorum. Hoş bilmesek ne yazar ki! Sonuçta Türkiye’de yaşamıyor muyuz? Varsın insanı aptal yerine koysunlar. Ben istediğimi istediğim şekilde söylerim. Benim gibi düşünenler de elbette vardır. Elimizden geldiğince dilimizi korumaya devam…

Evet, bu kısa anlatımımdan da anlaşılacağı üzere kendi yaşadığımız toplumda git gide dilimizden ve dolayısıyla da birbirimizden uzaklaşır bir hale geldik. Toplumsal iletişimin en değerli yapı taşı olan dilimizi kullanacağımıza, yerine bir şeyler arar olduk. Acaba kendi dilimiz olan Türkçe’ye yeterince hakim olduk ve günde çok sayıda kelime ile konuşuyoruz da ondan mı? Hiç zannetmiyorum, çok az kelimeyle konuştuğumuz ortada… Dilimizi korumak çok önemli çünkü geleceğe aktaracağımız en büyük mirasımız. Geleceğe aktarabilmemiz için öncelikle gençlerin dilimize sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Günlük konuşma ve yazışma dilinde git gide anlaşılmaz hale gelen bir kısaltma dil ortaya çıkmıştı. Şimdi bir de onun üzerine eklenen yabancı sözcükler dili ne hale getirdi varın siz düşünün?

Yaşadığımız ekonomik zorluklar ve toplumsal yaşamın içerisindeki inanılmaz hız yüzünden konuşmayı sevmez olduk. Vaktimiz yok! Herkes mutsuz ve umutsuz bir sessizlik sarmalının içerisinde hapsolmuş gibi yaşıyor. Belki de en çok hayallerimizi unuttuk. Unuttuklarımızı da anlatamaz ve konuşamaz hale geldik. Mesela bir kelime düşünün, diyelim ki “umut” ve şimdi de aklınıza ilk gelen kelimelerle bunu anlatmaya çalışın kısacası doğaçlama yapmaya çalışın. Ne kadar başarılı oldunuz? Eğer çok az kelimeyle anlatırken ve hatta bir yerden sonra da ne anlatacağınızı bilemez bir haldeyseniz kelime dağarcığınız yeterli olmayabilir. Bunu geliştirmek için her gün benim de yaptığım ve herkese de tavsiye edeceğim bir şey var ki o da bol bol “okumak.” Yazabilmek ve hatta konuşabilmek için önce okumak gerekiyor. Kitap, gazete, dergi, internet vs. birçok kaynaktan okuyabilirsiniz. Okuma alışkanlığı bir insanın yaşamında su gibi ekmek gibi çok gereklidir. Eğer ruhumuzu okuyarak besleyebilirsek her şey çok daha güzel olacaktır diye düşünüyorum.

Sağlık ve huzur dolu bir sonbahar geçirmeniz dileğiyle…

Exit mobile version