Her yeni sayıda köşe yazımı kaleme almaya başlamadan önce çok düşünürüm. Hatta bazen düşündüklerimi yazarken tam anlatamadığım da olur. Ama insan yazdıkça kalemindeki pasın azaldığına inanırım. Yoksa insan varlığıyla yokluğu arasındaki derin bir sessizlikte yok olup gider!
***
Türk Divan Şairi Fuzuli ne güzel dile getirmiş; “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” diyerek… Ben de aynı o sözde olduğu gibi bazen söylesem bir tesiri olur mu bilemeden, yine de kalemim yettiğince yazıyorum…
***
Teknoloji hızla gelişirken akıllı telefonlardan kafamızı hiç kaldıramaz hale geldik. Çünkü iş yaşamı, günlük yaşam ve daha birçok şeyi bir ekrana sığdırdık. Elimizden düşmeyen telefon ve çevremizi sarıp sarmalayan teknoloji bizi adeta esir aldı. Kendimize yabancılaşmanın yanı sıra balon bir sosyalliğin içerisinde aslında sadece asosyalleşebildik. Bile isteye esir düştük yani bu balonun içerisinde. Peki, ya insanlığımız nerede kaldı? Yoksa o da mı esir düştü?
***
Bu satırları yazarken aklımın ucuna gelip takılıyor. Geçenlerde metrobüsün açılan kapısına kolum sıkıştı! Şanssızlık diyelim, az daha kırılıyordu. Neyse ki kapı kapanınca arada kalan kolumu çekip kurtardım, yola devam… Peki, neden hala aklımda… Çünkü kapıyı açsın ki arada sıkışan kolumu çıkarabileyim diye nazikçe seslendiğim şoför bana “Ne yapayım yani, uyarıyoruz! Ben miyim suçlusu” diyerek bağırdı! Şaşırmadım, çünkü İstanbul’da yaşamak ve yolculuk etmek artık böylesine bir kaos…
***
Emin ki bu satırları eğer biraz empati kurarak okuyabiliyorsanız toplum olarak içinde bulunduğumuz durumun vahametini de fark etmişsinizdir. Nasıl bu hale geldik? Biz toplum olarak büyüğe saygı, küçüğe sevgi ya da yoksula yardım edilmesi gerektiği öğretilen bir eğitimden geçmedik mi? O halde nerede kaldı insanlığımız. Nasıl bu hale geldik!
***
Hayat bu akıp gidiyor. Bir şeyler öğrenerek, bir şeyler öğreterek, yazarak ya da çizerek… Her ne olursa olsun yaşadıkça hep umut vardır. Belki dünyanın bu gözbebeği şehir İstanbul artık hak ettiği değeri görür. İnsanlar seçimini yaptı. Çünkü “her şey çok güzel olsun” istiyorlardı. Sabahları işe giderken toplu ulaşım araçlarındaki mutsuz insan yüzleri gün gelecek artık mutlu olacak. İnanıyorum. Değişimde ve yenilikte güzel bir enerji vardır. İstanbul güzel bir enerjiyle bir geceden bir sabaha uyandı.
Mucizelere inanın, çünkü en karanlık gecenin ardından hep güneş doğar. Yeter ki ne olur kaybetmeyelim insanlığımızı!…