Zaman nereye koşuyor?

Şu “zaman” dediklerini yakalamaya çalıştıkça sanki daha da uzağa kaçıyor! Zaten bir kere o tren kaçmasın, devamı hep geç kalmışlık, hep yorgunluk, hep hayal kırıklığı, hep sonbahar…

Peki, zaman bir yere koştuğumuzda mı hızlıdır, yoksa sadece yürüdüğümüzde mi? Bilmiyorum… Bazen onca kalabalıklar arasında kıpırtısız durmak ve zamanın önümden akıp gidişini izlemek istiyorum. Ama çoğunlukla nefes alacak vakit bile yok… Sabah ve akşamın birbirini kovalayan hızına şaşırmamak elde değil… Oysa eskiden günler ne uzundu! Belki de öyle hissederdik kim bilir… Sizce de öyle değil mi? Bir cadde boyunca ağır ağır adımlarla dolaşır durur, artan vaktimizi nasıl değerlendirelim diye düşünür, hafta sonlarının bitmek bilmeyen uzunluğunda dinlenirdik… Şimdilerde sokakta hayatı aceleci adımlarla yürümeyen yok denilecek kadar az! Hep bir yere yetişme telaşı… Hep o telaşın verdiği yorgunluklar. O kalabalıklar içinde takılıp yere düşmemek için hızlı adımlara uymamak olmuyor…

Kaç zamandır aklımda ama ne garip yazmadıkça da unutuluyor birer birer… zamanın hızla akıp gitmesine rağmen yetişemediğimiz yitirdiklerimiz! En çok da kazandık zannettikçe bölüşememekten payımıza düşenleri… Gece yarısı sevdiğim bir derginin mis gibi kokan sayfaları düşürüyor aklıma bu satırları. Bu ayki köşe yazımı da henüz yazmadığımdan olacak, onca kelime üşüşmüş ki aklımın ucuna… Nasıl anlatsam, nereden başlasam? Sayfalardan içime yayınlan kağıt kokusunun hissettirdiği o mutluluğu arıyorum. Aradığım mutluluğa işte şu anda ulaşıyorum! Yaşayan hafıza kitaplar eski alışkanlıktır bilirler yerlerini. Asaletle dururlar tozlansalar da raflarında. Yaşadıklarımızı unutturmayan ihtişamlarıyla karşılarlar her günü ve geceyi… Nedense zamanın olağan hızında aktığını sadece kitap okurken hissedebiliyorum.

Günlerin alabildiğine hızla akıp gittiği, sokakta koşar adım yürüdüğümüz, tıpkı hızlandırılmış bir video gibi görüntülerin hıphızlı akıp gitmesini yaşıyoruz. Kimi zaman hayallere yol gösteren cümleler de yoruluyor, umutlara koşan paragraflar da dağılıyor… Sonrası kafa karışıklığı, sonrası umutsuzluk…

Toparlayamadığım cümlelerim olur bazen… Tıpkı bu yazımı yazarken de olduğu gibi… Oysa yazacak ne çok şey vardır. Kafamın içinde dönüp dolaşan cümleler bir fırsatını bulup da çıkamaz. Sonra zamanla kaybolup giderler. Unutulan bir önceki güzel cümleden, sonraya hiçbir şey kalmaz… Dünden bugüne, bugünden yarına insana umut fısıldayan, yaşama heyecanı veren, hayata güzel bakmasını sağlayan cümleleri unutmayalım. Geç olmadan söylenecek o kadar söz, yazılacak o kadar hikaye, yürünecek o kadar yol var ki… Ama geç olmadan, çünkü zaman gerçekten koşuyor… Koşarak yakalayacak kadar gücümüz olmasa da, yavaş yavaş yürümek bile hiç hareket etmemekten elbette iyidir.

Herkese kahve ve kitap kokusuyla dolu geçireceği sonbahar günleri diliyorum. Sevgiyle kalın…

Exit mobile version