Boş Konuşmak

Resim ve dans kursları ilgi görmeyince, dövüş sporlarına dönen bir dernek önünde “mutluyuz çiçekleri” düşmüş bir gelin arabası ile Ferrari’sini satan bilge arasında denendi ama bir bağ kurulamadı. İşte; mikro ölçekte sıradan, makro ölçekte tarihe yön verecek kadar önemli ama edebî anlamda hiçbir cacık olmayacak tezatlıkta bir gün daha!

Ana renklerden biriyle anılmıyoruz artık. Sadece girdiğimiz renk tünellerinden sinmiş boya tozlarıyız. Hangi rengin içinden bakarsak bakalım renksiz ve hangi rengin dışından bakarsak bakalım sadece o renkteyiz. Ne kadar kolaylaştı her şey ve şimdi yükümüz ne kadar hafif!

Uzağı net görememek, yakını net görememek gibi çeşitli göz hastalıkları ile insanın dünyaya bakış açısı arasında çok etkileyici özdeşimler kurularak bir şiir yazılabilir. Gözün yapısındaki doğal kusurlar, yazılabilecek bu şiirin gereksizliğini imler yine de. Sonuç olarak, sadece boş konuşmuş oluruz ve anlaşamayız dolu konuşanlarla.

Çok uzun süre yapılan yanlışlarla gelinen bir kötü durumu iyileştirmek için çok uzun süre doğrular yapmak gerekir, dersek yine boş konuşmuş oluruz örneğin. Çok uzun süre yapılan doğrularla gelinen bir iyi durumu kötüleştirmek ise tek bir yanlışla mümkündür, bunu da ekleyebiliriz bu boş konuşmamıza.

Ne ki doğru, yanlış, kötülük ve iyilik; hepsi de ölçü birimi olmayan çok göreceli kavramlardır. Somut gerçeklerde bile nedenini bilmediğimiz başka soyutlamalar vardır çünkü. Öyle olunca da en azından biliriz ki; söylediğimiz, sadece söylediğimizden ibaret değildir. Bir özne verir hayat bize, bir zarf, bir yüklem verir. Yükleyelim o zarfın içine kendimizi o zaman; görelim bakalım dünya ne imiş! Kendi devrik cümlemizden cümle âleme selam edelim.

Herkes öğrenir işte o zaman ateşin yakıcılığını. Kimi bir kibrit çöpü yakınlığından, kimi öte dünya inançlarından. Biraz öğrendik mi başlarız hemen boş konuşmaya. Herkesin bir gün bıçağın keskinliğini öğreneceğinden, kiminin elini bile değdirmeden bunu biliyorken; kiminin eli kesilince öğreneceğinden, kiminin böğrü delinince öğreneceğinden bahsederiz…

Bazen karar veremeyiz. Ölü kişinin doğum gününü kutlayanları gördüğümüzde mesela; bir yaşına daha gireriz ki son hatırlayanı öldüğünde ölür insan mı demek isteriz? Yoksa sosyal medyadaki avatarımızın otomatik bir refleksi midir bu acı ironi?

Yargıda bulunmadan konuşanlara “boş konuşuyor” deriz. Oysa dolu konuşanların konuşmaları, ön kabuller ve ön yargılarla doludur. Bir konuşmayı konuşma olmaktan çıkaran her şey vardır onlarda. İkisi de doğru davranmamış demek, neden bu kadar zordur acaba? Mutlaka biri seçilerek savunulmalıdır, diğer tarafı savunanlara tavır alınmalıdır. Bu kadar yargıçlık, bu hayata fazladır aslında. Uzlaştırıcı görünen bu sav, aslında en ayrılıkçısıdır. Çünkü herkesi yerer ve üstelik başka bir olayda ikisi de haklı demeye de eğilimlidir!

Dans edenlere iyimser bir benzetme, unutulmaktan muzdarip çirkin kuş ile minik ellerinde hedefte bir dünya olan kişi arasında mümkünse bir heteronim, klasikleşmiş hıyar ve cacık alegorisi, yağmura inanan ıslanır babında sayıklamalar… Evet, bunlarla da dilin gereksiz tarafını artıracak şiirleryazılabilir. Ama ne gerek var başka bir boş konuşmaya?

Exit mobile version