Yaşadığımız zamanın yorgun insanları, ekonomik sıkıntılarla, hem de bu sıkıntıların evlere yansıyan şiddetli geçimsizlik derdiyle boğuşuyor. Bu tür sıkıntılara bir ara vermenin yolu, “Fıkra ve mizah terapisi’ni hayatınıza uygulamaktan geçer.
Şüphesiz ki bütün insanlar, dertlerinden ve sıkıntılarından bir an evvel sıyrılıp mutlu olmak isterler. Benjamin Franlin’e göre: “Mutlu olmanın iki yolu vardır: “Ya ihtiyaçlarınızı azaltmak ya da imkanlarınızı çoğaltmak!” gerekir.
Yaşadığımız ekonomik sıkıntılardan dolayı imkânlarınızı artıramayacağımıza göre, ihtiyaçlarımızı azaltacağız! Robin Sharma’ya göre ise: “Aldıklarımızın değil, verdiklerimizin üzerine inşâ edilen bir hayat gerçek mutluluğu getirir.”
Kim mutluluğu nasıl tarif ederse etsin. Biz bizden birisi olan Temel’e kulak verelim. Temel bir ağacın altında oturmuş, kendi halinde sessizce oturuyormuş. Yanına iki kişi gelmiş. Aralarında bir meseleyi tartışıyorlarmış. Biri Temel’e dönerek:
-‘Biz mutluluk hakkında tartıştık, bir türlü karar veremedik, bir de sana soralım’ dedikten sonra başlamış konuşmaya. Hz. Adem “Mutluluk, şeytana uymamaktır” demiş. Hz. İbrahim “Mutluluk çalışıp kazanmak ve kazanılanları başkalarıyla paylaşmaktır” demiş. Hz. Musa, “Mutluluk nefsi, Firavunun tutkuları gibi tutkulardan kurtarmaktır” demiş. Hz. İsa, “Maziyi unutmak, geleceği düşünmemek ve anda yaşamaktır” demiş. Konfüçyüs, “Mutluluk bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır” demiş. Platon “Daima yüce şeyleri düşünmektir” demiş. Sence mutluluk nedir? Temel ‘kafamı karıştırmayın’ der gibi cevaplamış:
-Ben onu beşi bilmem. Herkesin mutluluğu kendine. Benim mutluluğum Fadime. Yokluğunda hayal eder, mutlu olurum. Varlığında muhabbet eder mutlu olurum. Başkalarının sözlerini ezberleyeceğinize, siz de kendinizi mutlu edecek bir Fadime bulun” demiş.
Mutluluğun sırrını bulan Temel ‘i dinlemekte fayda var.
Bu arada, yazdıklarımdan karnı ağrıyanlar olabilir.
Bizimkisi yarenlik, kimseye düşmanlığımız yoktur. Olsa olsa ya yazdıklarımız kullandığımız kelimelerin kifâyetsizliğinden maksadını aşmıştır veya birilerince yanlış anlaşılmıştır.
Karın ağrısı derken, aklımıza Dadaş’ın yiğit hatunu düştü. Teşbihte hata olmaz derler.
“Erzurumlu bir kadın bir gün hamur yapıp ekmek pişirirken köpeğin biri başlamış hamuru yemeye.
Kadın köpeğe “hoşt hoşt” demiş, köpek hırlayıp üzerine koşunca kadın köpeğe demiş ki:
Ağabegi hoşt moşt dediysağda hamur eşki garnın ağırır diye dedığ.!”
Kimseler alınmasın; koruk yemeyin ki dişiniz kamaşmasın, hamur yemeyin karnınız ağrımasın.
Mutlu yaşamak sizin hakkınız.