Müge Saut: “Sahnede olmak heyecan verici!”

Tiyatro oyuncusu Müge Saut ile 30 yıldır sürdürdüğü tiyatro yolculuğunu konuştuk. Tiyatroya usta çırak geleneğiyle başlayan ve tutkusunu hiç yitirmeden, sahneye her çıktığında büyük bir heyecan duyan Saut, “Sanat, hayatın en güçlü aynalarından biri” diyerek başarılı adımlarla ilerlemeye devam ediyor.

muge_saut_roportaj_2

Sanat yaşamında üretken olmaya gayret eden başarılı tiyatro oyuncusu Müge Saut; “Tiyatro, hayatımın odak noktasında. Sanatın içinde olmak gerçekten büyük bir deneyim ve iyi ki bu serüveni yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum. Tiyatroyu vazgeçilmez kılan şey bence, insan ruhuna dokunması, yaşamın iç yüzünü sahnede yeniden yaratma gücüdür. Tiyatro sanatı üreten için yoğun bir emek sürecidir” dedi.

Müge Saut kendisini nasıl anlatır? Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1978’de Antakya’da doğdum, 1995’te Antakya’da Köşebaşı Oyuncuları’nda usta çırak geleneğiyle başladığım tiyatro yolculuğunu 1997 Ankara ve 2005 İstanbul’da, oyuncu, yazar, yönetmen ve eğitmen kimlikleriyle sürdürdüm. Tiyatro Hareketi’nden Değişim Atölyesi Oyuncuları’na, Vetiyatro ve sonrasında 2012 yılında Kadıköy Moda caddesinde 40 kişilik bir butik sahne olarak kurduğumuz Altkat Sanat Tiyatrosu’na uzanan bu yolda; sahneye, metne ve eğitimime çok fazla emek verdiğimi söyleyebilirim. Yetişkin ve sokak tiyatrosundan pantomime, dublajdan senaryoya kadar geniş bir yelpazede üretimler gerçekleştirdim.

Tiyatro ile yollarınız nasıl kesişti ve sanat yaşamınıza nasıl adım attınız? Sizin için tiyatroyu vazgeçilmez kılan nedir?

19 yaşında başladığım bu serüvene iyi ki başlamışım. Tiyatro benim için gerçekten büyük bir tutku. Neredeyse 30 senedir “Tiyatro” hayatımın odak noktasında.  Evet büyük zorluklarla geçirmişiz tıpkı birçok ustamız gibi ama hiçbir zaman acaba başka bir alan mı denesem diye hiç düşünmedim. Hep umutla yaklaştım. Benim için meslekten öte artık bir yaşam biçimi. “Tiyatro kolay ilk on senesi zor” dediklerinde gözlerim açılmıştı nasıl yani demiştim, gerçekten öyleymiş. Kendini anlamak, tiyatro sanatını hem sahnede hem mutfağında icra ederken farkındalığını yükselterek, hayatı kavrayarak bir perspektif oluşturuyorsunuz. Okumalar, atölyeler, deneyimler ve sürece şimdiden dönüp baktığımda ne kadar da hızlı ilerlemiş. Sanatın içinde olmak gerçekten büyük bir deneyim ve iyi ki bu serüveni yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum. Tiyatroyu vazgeçilmez kılan şey bence, insan ruhuna dokunması, yaşamın iç yüzünü sahnede yeniden yaratma gücüdür. Ayrıca kendini ifade etme şeklin, dünyayı anlarken başkalarıyla da derin bağlar kuruyorsunuz. İzleyici ile kurulan o anlık, canlı gerçek temas insan olmanın ortak acılarını, sevincini ve umutlarını paylaşmak için fırsat sunuyor. Sonuç olarak tiyatro kişi için hem bir iyileşme alanı hem de bir direniş biçimi. Hayata, adaletsizliğe karşı sahneden yükselen bir ses.

Bir tiyatro rolüne hayat verirken nelere dikkat edersiniz? Bu yönde örnek aldığınız isimler var mı?

Bir rolü canlandırmak sadece metni ezberlemek ya da sahnede olmak değil; karakterin iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkmaktır aynı zamanda. Karakterin geçmişi, motivasyonu, bedensel ifade araçları, bedeni bir enstrüman gibi kullanmaya özen gösteriyorum, jest, mimik ve duruşlarda karakterin izlerini ararsın. İzleyici ile kurulan canlı bağ oyunda önemlidir ve her oyun yeniden üretmek gibidir. Karakteri inşa ederken performansın alt metnini toplumsal bağlar da güçlendiriyor. Örnek aldığım isimler için şunu söyleyebilirim; Disiplini, sözünü sakınmayan ve tiyatroyu bir mücadele alanı olarak kullanan, sınırları zorlayan ve cinsiyet, kimlik kalıplarını yıkan her özgün sanatçı benim oyunculuk serüvenimde derinleşmeme sebep olmuştur.

Peki, bir tiyatro oyununda rol almak içi kriterleriniz genellikle neler oluyor?

Öncelikle o role uygun muyum sorusunu soruyorum ardından disiplinli çalışma, esnek olabilmek çünkü bir yönetmenin yönlendirmelerine açık olmanız ve değişen koşullara uyum sağlamanız da gerekir. Tiyatro sahnesinin doğallığını ve anı yaşama disiplinini temel alan biri olarak yüzeysel performanslardan ziyade karakterin ruhuna inen ve gerçeklik duygusunu yansıtan işler hoşuma gidiyor.

Sahnede izleyiciler karşısında olduğunuz anlardaki duyguyu nasıl tarif edersiniz?

Bir çift göz size baktığında aktarmak istediğiniz hikayenin en saf haliyle izleyiciyle buluşması, tüm çıplaklığıyla sahnede olmak gerçekten heyecan verici.

Birçok reklam, dizi, filmlerde de yer alıyor, dublaj yapıyor, aynı zamanda tiyatro oyunu yönetiyor, tüm bunların yanı sıra çeşitli dergilerde editör ve yazar geçmişine da sahip olarak dikkat çekiyorsunuz… Yaşamınızda tüm bunların toplamında size en çok keyif veren nedir?

Hayat insanı zaman zaman sanatın farklı alanlarına yöneltiyor. Bir takım senaryo grupları içinde yer aldım ve üretimlerimiz çeşitli ulusal kanallarda gösterimi gerçekleşti. Yazılıp son anda gerçekleşmeyen projeler de oldu. Fakat bu sektörde olağan durumlardır bunlar. Senaryo yazarlığını tiyatronun ekonomik anlamda beslenmesi için yaptığımı söyleyebilirim. Oyuncu olarak girdiğim mesleğe hayat beni sanatın başka dallarına da yönlendirdi. Her alan bana çok şey kattı. Oyun yönetmeyi ve oynamayı sevdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

“Hayatınızın değiştiği an” olarak tanımladığınız, tiyatronun duayeni Gülriz Sururi ile yollarınız nasıl kesişmişti? Bu karşılaşma size neler kattı?

Biz Altkat Sanat Tiyatrosu’nda Franz Kafka’nın metninden uyarladığımız “Dönüşüm” oyunumuzu sekiz senedir oynuyoruz. Gülriz Sururi bir gün oyunumuza gelmişti ve oyundan sonra “çocuklar aklımda bir fikir vardı ve oyunu izledikten sonra ne yapacağıma karar verdim” demişti. Birebir görüşmelerimizde tiyatro sanatına emek veren, çağdaş sanata yani tiyatronun gelişimine katkı koyan gençlere destek olmak istediğini söyleyerek “Gülrüz Sururi ve Engin Cezzar tiyatro teşvik ödülü” ortaya çıktı. İzlediği oyunlardan en yetenekli bulduğu gruplara ödül verme sistemini başlatmış oldu. Bu ödülün sürdürülmesini de İKSV’ye bırakarak aramızdan ayrıldı. Şimdi her yıl bir ya da birkaç tiyatroya bu teşvik ödülü verilerek tiyatroların yeni oyunlar üretilmesine katkıda bulunuluyor. Gülriz Sururi’nin ruhu tiyatrolarda yaşamaya devam ediyor. Yaptığımız işlerin görünüyor olması kıymetli elbette.

Hayalini kurduğunuz ve sahnede hayat vermek istediğiniz bir rol var mı?

Hep yüreğimizdeki işleri yapmışızdır. Ruhuma dokunan, hayatın gerçekliği neyse sanata dönüştürdüğüm, mücadeleden vazgeçmediğimiz sanatsal performanslar, çoğu zaman felsefi metinlerle izleyicinin karşısına çıktık. Sahnede hep yaşam bulan karakterlerle, hayatı izleyicimizle birlikte sorguladık. Hayalini kurduğumuz işleri yaptığımız için bu süreç benim için devam ediyor.

“Sarıyer” deyince aklınıza neler geliyor? Sarıyer Gazetesi okurlarına bir mesajınız var mı?

Sarıyer deyince; denizin kokusu, sahil boyunca uzanan balıkçı tekneleri, tarihi binalar belki de bir dost sohbeti ya da ilham veren bir manzara aklıma geliyor.  Sanat, hayatın en güçlü aynalarından biri. Bir oyuncu ve tiyatro emekçisi olarak sahnede her karakterle birlikte bir yolculuğa çıkıyorum. Sanki Rumeli Hisarı’na açılan yollar gibi sanat da bambaşka dünyaların içerisine açılan bir kapı sanki. Bu güzel ilçenin tarihi doğası hayatın içerisinde sanki her an bir sahne ve her insan bir hikaye. Umarım ilerleyen süreçte hep birlikte daha çok sanatla buluşma fırsatımız olur. Son söz olarak muhteşem bir dönemde yaşamıyoruz. Tiyatro sanatı üreten için yoğun bir emek sürecidir. İzleyicilerden ülkemizin kültür hayatına önemli katkıları olan tiyatro gruplarını daha fazla desteklemelerini temenni ederim.

  • Röportaj: Rukiye Ay
Exit mobile version