Siyaset tam anlamıyla bir savaş alanıdır. Bu alanda
Savaşarak yenersiniz, yenilirsiniz, ihanet edersiniz, ihanetin hançerini her an sırtınızda hissedersiniz. Seçilmenin kıvancını, kenara itilmenin üzüntüsünü yaşarsınız.
Bu saydıklarımızın tamamı siyasetin kendi doğasında var. Bu alanda yaşadıklarınızı içselleştireceksiniz, içinize sindireceksiniz. Sabredeceksiniz, bekleyeceksiniz. Karakterinizi bir bütün olarak ortaya koyacaksınız. Israrcı ve inatçı olacaksınız. Kendinize özgü bir Savaş sanatı yaratacaksınız. Kısacası kendiniz olacaksınız!
*Başkalarının yolunda yürürseniz, ayak izi bırakamazsınız.!*
Bizim siyaset dünyamızda önce kendisi olup da, sonradan başkasının ayak üzerinde yürüyenler hep heba olup gitmişlerdir.
Mizah bu ya:
“Hanım, ters yanıtlar vermesine kızdığı için hizmetçi kızı kovmuştu. Kız, eşyalarını toplayıp çantasına doldurduktan sonra hanımının yanına geldi:
“Allahaısmarladık madam. Yalnız gitmeden önce size bir şey söylemek istiyorum.”
Hanım, “Söyle bakalım” deyince kız, derince bir nefes alıp, “Öncelikle ben sizden daha güzelim. Bunu bey söyledi. Sonra elbiseleriniz sizden çok bana yakışıyor, bunu da bey söyledi. Bir şey daha söyleyeyim mi? Yatakta da sizden daha becerikliyim” demiş.
Hanım, kızgın bir tavırla, “Onu da mı bey söyledi?” diye sormuş.
Kız, yanıt vermiş:
“Hayır madam, onu şoför söyledi.”
Başkalarının ayak izlerine basanlar, tıpkı evin hizmetçisi gibi bir gün kapının önünde kendilerini bulurlar.
Halbuki:
**İnsanın siyaset dünyasında nasibi Savaşmak olmalı ,
Kayalarla güreşip dağlarda ölmeli…**
Siyasetin kiri insanın üzerine bulaşmamalı.
Kirlenen elbiseleri arada bir kuru temizlemeye vermeli….
Ve şu da unutulmamalı: *Karaktersiz siyaset çürütür.*
Zaten,* Türkiye’yi de çürüten omurgasız siyaset değil mi?*