Başkalarının ilişkisinin kurdu olmak

İnsan kendi ilişkilerini yönetemezken, başkalarının ilişkilerinde söz sahibi olmayı hep kolay bulmuştur. Kimi zaman iyi niyetle, kimi zaman da kendi eksiklerini örtmek için…

Ama özellikle bazı insanlar vardır ki, kendi hayatlarında sessizlik içinde savrulurken, başkalarının ilişkilerinde bir kaptan gibi söz sahibi olmaya çalışırlar. Kendi limanına yanaşamayanların, başkalarının fırtınasında dümen tutmaya çalışması ne gariptir.

Başkalarının ilişkilerinin kurdu olmaya çalışanlar, kendi sevgisizliklerini başkasının ilişkisini sorgulayarak örtmeye çalışır. Kimi ise hayatı boyunca alamadığı ilgiyi, başka bir çiftin çatlağını büyüterek elde etmeye çalışır.

Bu insanlar, ilişkilere dışarıdan dahil olmaz, sızarlar sinsice. Karışmıyorum derken ortalığı karıştıran, dost gibi görünüp ilişkiyi içten içe kemiren bu insanlar, sevginin değil gölgenin taşıyıcısıdır.

Peki, neden meraklıyız başkalarının ilişkisine, mahremine? Çünkü kendi duygularımızla yüzleşmek zor gelir. Başka hayatların içinde gezinmek ise en kolayı. Oysa kimse bilemez iki kişi arasında yaşanan ilişkinin tam anlamını. Paylaşılan bakışları, susulan tartışmaları, gece yarısı sarılmalarını, affetmek için verilen sessiz çabaları… Bunları sadece ilişki içinde olanlar bilir ama dışarıdakiler konuşur.

İlişki denen şey iki insan arasında yaşanan bir duygudur. Çoğu zamanda ilişkiye zarar veren şey, etrafımızdaki kurtlardır. Bazı ilişkiler, tarafların tükenmesinden değil, başkalarının fikirleriyle zehirlenmekten biter.

Başkalarının ilişkilerine karışmakla, katkı sunmak arasındaki farkı ayırt etmek olgunluk gerektirir. Biri sana kalbini açıyorsa bazen sadece dinlenmek, anlaşılmak içindir. Derdi haklı bulunmak ya da çözüm istemek değildir. Onun ilişkisine yön vermeye kalkmak senin haddinde, görevinde değil.

Başkalarının ilişkisinin kurdu olanlar, kendi ilişkileriyle yüzleşemeyenlerden başkası değildir…

Ve o kurtlar, hep başka hayatları kemirirler…

***

Bedenlerimiz üzerinden bizi üzmekten vazgeçin

Çünkü bedenimiz savaş alanı değil, yaşamın kendisidir.

Kaç yaşımızda olursak olalım, bedenimize dair söyleyecek bir şeyleri hep oldu insanların. Çok zayıf olduk, laf ettiniz. Kilomuz arttı susmadınız. Göğsümüzün şekli, kalçamızın büyüklüğü, saçımızdaki beyazlar, yüzümüzdeki çizgiler… Hep bir eksik hep bir kusur buldunuz.

Ama yeter.

Biz kadınlar yorulduk. Bedenlerimiz bizim hikayemiz. Çatlaklarımız, çocuk büyütmenin; göbeğimiz kahkahalarla yenilen akşam yemeklerinin, çizgilerimiz yılların hatırası. Her bir iz her bir dönüşüm bizim yaşanmışlığımız.

Ama siz ne yaptınız?

Bize bu hikayeyi utandırarak okuttunuz.

Biz kadınları, yalnızca güzelliğimiz ile tanımlayan her bakışınızla, ruhumuzu, zekamızı, kalbimizi yok saydınız. Ve ne acıdır ki, biz kadınlar bazen birbirimize de bu bakışla baktık. Bize öğretileni biz de birbirimize miras bıraktık.

Ama artık bu zinciri kırma zamanı…

Artık genç kızların aynalara küsmeden büyümesi gerekiyor. Bir kadının denize girerken etrafındaki yargılayıcı bakışlara değil sadece denizin serinliğine odaklanması gerekiyor. Hamile bir kadının, sadece karnındaki bebeğini değil kendi bedenini de sevmesi gerekiyor.

Ve en önemlisi sizin de;

Bedenlerimiz üzerinden bizi susturmaktan, küçümsemekten, şekillendirmeye çalışmaktan vazgeçmeniz gerekiyor.

Çünkü biz bedenimizi değiştirmeyi değil onu sevmeye seçtik.

Exit mobile version