Binlerce ışık vardı… Gökteki yıldızlar yere mi inmişti? Zifiri karanlığın içinde göz kırpan, “beni fark et” diyen, hikâyesini anlatmaya can atan evlerin ışıklarıydı hepsi. Kim bilirdi ki o çatıların altında ne hikâyeler vardı… Yine takılı kalmıştım pencerenin önünde. Öylece bakıyordum, kafamda aynı sorular aynı merak. Gözümün gördüğü binlerce evin ışıkları… O ışıkların altında yaşanan hayatlar. Acaba şu tam karşıdaki gecekondunun ışığı altında ne yaşanıyordu şu an, ya Boğaz’ın karşı tarafındaki o görkemli beyaz yalı. Öylesine ihtişamlıydı ki, sanki Boğaz’dan gelip geçen tüm gemiler ona göz kırpmadan, onu selamlamadan geçmiyorlardı önünden. Peki, ya içindekiler? Gül yansa ağlamayanlardan mıydılar, yoksa bülbülün güle aşkını dert edenlerden mi? Hayatı sadece “ben” diye yaşayanlardan mı? Yoksa gözlerinin değdiği yaralara ağlayanlardan mı? Telaşları sessiz miydi, yoksa telaşlarıyla etrafındakilerinin ayağını bir pabuca sokanlardan mı? Güzel sevenlerden miydiler? Hani acele etmeden, sakin sakin, içine soka soka, koklaya koklaya, hani minicik bir serçeyi avucunda tutar gibi… Çok sıkmadan ama uçup gitmesine de izin vermeden.
Sahip çıkarak ama sahip olmadan, adı üstünde “sevgili” gibi… Yoksa sadece “seviyorum” diyenlerden miydiler? Hani “seni seviyorumu” ağızları dolu dolu söyleyip, arkanı döndüğünde sırtına hançeri sokup sokup çıkaranlardan mı? Elindekilere şükretmeyi bilenler miydi, yoksa hep daha fazlasını isteyen, hırslarının hayatlarını yok etmesini öylece izleyenler mi?
Hayallerinin peşinden koşacak kadar cesur, düştüklerinde kalkmayı bilip, dizlerindeki yaralara rağmen yola devam edebilenlerden mi! Yoksa oldukları yerde birinin elini tutup kaldırmasını bekleyenlerden mi?
Beklememeliyiz, her daim kendimizi düştüğümüz yerden kaldırabilmeyi, sırtımızı sıvazlamayı, yanlış yaptığımızda affetmeyi, doğrularımızda alkışlamayı, ne istediğimiz kadar ne istemediğimizi de bilmeyi, sadece insanı değil kurdu, kuşu, börtücüyü, böceği de sevmeyi, dost olabilmeyi, sır tutabilmeyi, başkalarının yaralarına merhem olabilmeyi, mutluluğumuzun sadece bir gülüşümüze baktığının farkında olmamız lazım…
Bilmek, görmek, hissetmek ve yaşamak lazım. Bize en güzelinden bir umut, bir de cesaret lazım.