Ebru Gökçeler

Neden sürekli mutsuzuz?

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mutluluğu her şeyin sonunda arıyoruz. Bitince mutlu olacağımızı sandığımız okullar, ulaşınca huzura ereceğimizi sandığımız işler, sevince tamamlanacağımızı sandığımız insanlar… Ama işin tuhafı şu; hiçbiri mutlu etmiyor.

Tam oldum dediğimiz yerde eksiliyoruz. Tam huzuru buldum derken, içimizde anlamını bilmediğimiz bir boşlukla baş başa kalıyoruz.

Peki neden?

Çünkü sürekli sonrasına bakıyoruz. Şu bitsin, bu olsun, o gelsin… Anı yaşayamıyoruz.

Mutluluğu bir hedef gibi görüyoruz; varılacak bir yer, tamamlanacak bir görev. Halbuki mutluluk bir varış noktası değil, bir yol hali.

Bir diğer neden de karşılaştırmak. Sosyal medyada gördüğümüz o “mükemmel hayatlar”, aslında bizi en çok mutsuz eden, şükretmekten uzaklaştıran illüzyonlar. Herkesin gülümsediği o karelerde, kimse ağladığı anları göstermiyor. Ama biz kendimizi onların en parlak anlarıyla karşılaştırıyoruz. Ve hep eksik hissediyoruz.

Bir de “başarılı olursam mutlu olurum” yalanı var. Oysa başarı, işimizdeki huzurla değil, başkalarının onayıyla ölçülüyorsa, onun adı başarı değil, mutsuzluğumuza sadece güzel bir ambalajdır.

Aslında biz mutlu olmayı değil, mutlu görünmeyi öğrenmişiz. Ve bu görünme çabası, gerçek hislerimizi tüketmiş.

Mutsuzuz çünkü kendimizi unutuyoruz. Ne istediğimizi, ne hissettiğimizi, neye ihtiyacımız olduğunu fark etmiyoruz. Sürekli bir şeyleri yetiştiriyoruz ama en çok da kendimize geç kalıyoruz.

Peki ne yapmalıyız?

Anda kalmayı öğrenmeyle başlayabiliriz. Geçmişin pişmanlıkları, geleceğin kaygılarında kaybolmak yerine, şu anın farkında olmalıyız.

Gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu sormalıyız kendimize… Bizi ne mutlu ediyor, ne iyi hissettiriyor. Kendimizi görmezden gelmeyi bırakmalıyız.

Küçük şeylerden zevk almayı öğrenmeliyiz. Bazen sadece bir fincan kahve, iyi bir müzik, dostla edilen samimi bir sohbette gizlidir sadece mutluluk.

En önemlisi de, kendimize göstereceğimiz şefkat… Mükemmel olmak zorunda değiliz.

Yorulabilir, düşebilir bazen başaramayabiliriz.

Kim bilir, mutluluk belki de kendimize iyi davrandığımız küçük anlarda gizlidir…

***

Affetmek

Kalbimizin tam ortasına saplanan bir söz, bir ihanet, bir terk ediliş, yıllarca içimizde yankılanır. Her hatırlayış içimizi sızlatır, öfkemizi besler, affetmemek için kendince haklılıklar büyütür içinde.

Ama bir gün gelir, bu yük ağırlaşır. O zaman fark ederiz, aslında affetmek, karşımızdakine değil, kendimize yaptığımız bir iyiliktir.

Affetmek zayıflık değil, bilinçtir. Affetmek çoğu zaman zayıflık olarak görülür. Oysa affetmek, unutmak değildir. Hatırlanmasına rağmen yükü sırtından indirmektir.

Sana yapılanı onaylamak değil, yaşadığın duygulara teslim olmaktan vazgeçmektir.

İntikam almak kolayı seçmektir. Affetmek bilinçli bir seçimdir. Sessiz bir güçtür affetmek. Olgunluk gerektirir. Seni huzura eriştirir, özgürleşmeni sağlar.

Kimi zaman da affedemeyiz… Henüz hazır değilizdir. İçimizde öfke, pişmanlık, kırgınlık kol kola gezerken affetmek yük gibi gelir. İşte o zaman da kendimize zaman vermeliyiz. Affetmenin bir zaman çizelgesi yoktur. Zorlamadan, bastırmadan, kendi iç dünyamıza sadık kalarak büyür affetme duygusu.

Bazı insanlar seni kırar çünkü kendileri kırıktır. Bazıları seni yok sayar çünkü kendileriyle bir bağ kuramamıştır.

Birini affetmek demek, onun haklılığını kabul etmek değil, artık onu düşünerek acı çekmek istemediğini ilan etmektir.

Ve unutma ki; affetmek, karşındakine değil sana en büyük hediyedir. Hafiflemek, ilerlemek, yeniden güvenebilmek içindir. Çünkü kalbin yükü hafifledikçe, hayat daha berrak akar.

En güçlü insanlar en çok affedenlerdir…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.