Üç gündür hasta yatıyorum. Ciğerlerimi söken bir öksürük, kemiklerime kadar işleyen ağrı, etlerimi sanki birileri el birliğiyle koparmaya çalışıyor… Yerimden kalkacak gücüm yok… Böyle zamanlarda hep o kendi seçimim diye övündüğüm, böbürlendiğim yalnızlığıma hayıflanmaya başlıyorum. Sanki yanımda bir can yoldaşım olsa bu ağrılar geçecek. Sonra hemen kendime geliyorum en güzel yaptığım şeyi yapıp kendimi teselli edip, ikna ediyorum. Geçmeyecek tabii ki, sen iç doktorun verdiği şu ilaçları hele bir, o zaman geçecek ağrın da sızın da…
O çok sevdiğim köpeğim Teo’yuda adı gibi zilli olan kedim Zilli Zarife’yide gözüm görmüyor. Nasıl görsün ki? Ne halim var ne takatim. Ağzımın tadı bile yok. Yemelere doyamayan ben, iştahımla toku acıktıran ben, ben üç gündür ağzıma birşey alamıyorum. İlaç kullandığım için yemek zorunda olduğumdan, en sevdiğim yemeklerin siparişini versemde eve, bir çatal alıp bırakıyorum. Günde en az üç kere içmezsem günaha gireceğim Türk Kahvesi’ni tekrar içebilmek için yanıp tutuşuyorum. Bir de bu hastalık hafta sonuna denk gelmez mi kör olasıca… Hâlbuki can arkadaşım Semoş’la hafta sonu Boğazda güzel bir yürüyüş yapacaktık. İkimizin de en sevdiği şey yemek yemek… Yürüyüşten sonra verdiğimiz üç beş kalorinin yerini şöyle hamburgerli patatesli bir ziyafetle taçlandıracaktık… Arkasından kahve ve yanına bir de çikolatalı pastayla günümüzü şölen tadında sonlandıracaktık. Muhtemelen de pazar sabahı beraber kahvaltı etmek için sözleşecektik. Ben yine kahvaltı sonrası yeni ay için yazdığım köşe yazımı ilk ona okutacak ve beni yazımdan dolayı övmesini şımara şımara dinleyecektim.
Ama öyle hastayım ki bunların hiçbirini yapacak ne halim ne de hevesim var… Her hasta olduğumda çok daha iyi anlıyorum sağlığın ne kadar önemli olduğunu ve herşeyin başının sağlık olduğunu. Sağlıklı olmadıktan sonra ne önemi var paranın, pulun, başka şeylerin. Sağlığımız yerindeyse, elimiz ayağımız tutuyorsa, işte o zaman bizden mutlusu yok! Kapımızda son model arabamız, mutfağımızda çeşit çeşit yemeğimiz, cebimizde desteyle paramız olsa bize ne fayda? Bizim ve sevdiklerimizin sağlıklı olması en büyük zenginlik. Önce sağlığımız yerinde olsun, sonra istediğimiz gönlümüzden geçen her şey bizim olsun. Bir şey dilerken önce sağlık demeyi unutmayalım, beden ve akıl sağlığının bize verilmiş en büyük zenginlik olduğunu hep hatırlayalım ve her sabah yeni güne sağlıkla uyanmanın şükrünü dilimizden düşürmeyelim…