Rukiye Ay

Bir mucize gerek!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hayatta kalabilmek için mucizelere ihtiyacımız olan zor günlerden geçiyoruz. Umutlarımız yarı yarıya tükendi ve hatta umut takviyesi gerekiyor. Peki, nedir bu yaşadığımız umutsuz kaos! Kim haklı, kim haksız? Ne kadar sorsak da cevabını bulabiliyor muyuz!

Başta sağlıkta ve eğitimde olmak üzere yaşamın her alanında zorluklar yaşıyoruz. Ekonomik dalgalanmalar artık dalgayı geçti kocaman bir fırtına oldu. Zam fırtınası estikçe esiyor… Hayata gerektiği kadar tutunamıyoruz. Yazılarımda hep kaleme aldım ve bir kez daha yazıyorum… Zam gelmeyen tek şey insan hayatı! Maalesef bu o kadar acı bir durum ki anlatmaya kelimeler yetmez diyebilirim. Oysa her insanın hayattaki varlığı paha biçilemez değerde… Yaşadıkça öğrendiklerimiz ve çevremize öğrettiklerimiz bizleri değerli kılıyor. Sevgi, iyilik, hoşgörü, empati, vefa, vicdan, yardımseverlik, güler yüzlü olmak, şefkat… Sayamadıklarım elbette ki saydıklarımdan çok daha fazla ama şu bir gerçek ki insan saymakla bitiremeyeceğimiz özel bir varlık. Şimdi bu cümlelerin hemen ardından şöyle devam etmek ise içler acısı bir durum!

Çarşıya, pazara gitmek sanki lüks tüketim yapmak gibi oldu. Salatalık, domates, biber, peynir, zeytin ve yumurta maliyetini varın siz hesaplayın. Yoksullaştık! Hem de bu yoksullaşma artık öyle bir hal aldı ki zor yaşam koşulları sadece dar gelirlinin derdi değil! Herkes günü en iyi şekilde kurtarabilme derdine düştü ve birçok şeyi unuttu. Oysa toplum daha fazla kitap, dergi, gazete okusun, daha fazla tiyatroya, sinemaya ve konsere gitsin, daha fazla sergi ziyaret etsin istemiyor muyduk? Elbette ki bu ekonomik şartlarda insan biyolojik açlık ve sosyal yaşamında yer alan açlık arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılıyor. Biyolojik açlığın uzun bir süre boyunca devam etmesi mümkün olmadığından ilk vazgeçilen sosyal yaşam aktiviteleri oluyor. Peki, bunun bedelinin aslında eksik ve sağlıksız beslenmekle aynı olduğunu ne zaman fark ediyoruz? Geç olmadan fark etmemiz gerektiğinin de altını çizerek söylüyorum maalesef farkına belki de hiç varamıyoruz! Çünkü koşullar o kadar sert ve acımasız ki insan bu kaotik ortamda sağlıklı beslenemediği için sağlıklı olarak da düşünemiyor. Dolayısıyla bu kısır döngü bitmeden sürüp gidiyor. Ruhumuz da bedenimiz de çektiği yokluklardan dolayı tam anlamıyla yoksullaşıyor!

Yaşamdaki sosyal ortam sohbetlerinde, “en son gazetede gördüğüm bir haber”, “okuduğum bir kitap”, “izlediğim şu film” gibi detaylar nerdeyse yok. Bunların yerine hayat pahalılığı ve geçinmek için katlanılan dertler zinciri konuşuluyor. Geçenlerde gittiği markette bir ürünün çok artan fiyatı, pazarda sebze ve meyvelerin el yakması, yaşadığı sağlık sorunları ve tüm bunların en acısı da günlerin birbirine ne kadar çok benzediği ile çok hızlı akıp gittiği! İşte bu bize gösteriyor ki yaşadığımız günler birbirinden ayırt edici özelliklerini ne yazık ki kaybetmişler. Çağımızın her alanında yer alması bir çaba haline gelen hız ise konu günün hızı olunca aslında pek de tercih etmediğimizi düşünüyorum. Günlerin saat gibi, haftaların gün gibi ve yılların ay gibi hızla akıp gitmesi yaşamımıza baş edilemez bir stres katıyor. Birçok plan ve program yapmamıza rağmen günün sonunda yetiştirebildiğimiz hedefler belki de bunlardan çok azıdır.

Bir insanın dünyaya gelip kendi kendine çabalayarak yol aldığı şu hayat yolculuğu, biriktirdiğimiz cümlelerden bir öyküye dönüşüyordur belki de kim bilir…

Evet, yazımın başlığında da dediğim gibi; bir mucize gerek! Herkese gerçek hayallerinin ve tüm emeklerinin hayat bulduğu, mucizelerle dolu bir ömür ve umut dolu bir nefes diliyorum!

Sevgiyle kalın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.