Hayat, tüm parçalarını toparlayıp bir bütün oluşturmaya çalıştığımız yapbozdan farksız! Her bir parçasını ayrı emek ve çabayla ördüğümüz zorlu bir yolculuğun sonunda yine de eksik parçalar kalmaması mümkün olmuyor! Hayatımız eksiksiz bir yapboz mu, yoksa her ne kadar çabalasak da yine gözümüze takılan o eksik parça hep olacak mı bilmiyoruz… Bilmeden yaşamaya, bilmeden eksiksiz bir yapboz oluşturma çabasına devam ediyoruz!
Hani o yapbozda eksik bir parça kalır da gözümüz gidip gidip tam da oraya takılıverir! Kaybettiklerimizin yerini asla dolduramadığımız gibi… Hani bir boşluk vardır ve o boşluğa da uymayan bir parça! Ne kadar uğraşsan da o parça o boşluğa uymaz… Dolduramadığın her boşluk büyür büyür kocaman olur içinde! Yazmaya nereden başlayacağını bilemediğin gibi bu boşluğu da nasıl dolduracağını çoğu zaman bilemezsin. Kendi kendine kurduğun cümleler istersin ki hayat bulsun, nefes olsun… Ama dönüp dolaşıp öyle bir emek çıkmazına düşer ki yolun! Yalın ayak geriye yürürsün taşlı, tozlu, dikenli yolları. Geriye döndüğünde varacağın tek yerin bu emek çıkmazının ilk adımına olacağını bilmek de belki yolun dikeninden çok acıtır…
Çocukken babamın bana bir yerden getirdiği eksik bir yapboz oyuncağı vardı. Nereden geldiğini bilmediğim ama eninde sonunda benim olan bu oyuncak yapboz plastikti ve tüm parçaları tak çıkar yapılabiliyor, o dikdörtgen bütün tamamlandığında ise her iki yüzeyinde arkalı önlü birer resim oluşuyordu. Yapbozla oynadıkça her ne kadar keyif alsam da gözüm hep o en üstteki eksik parçaya takılıyordu. Acaba nerede ve nasıl kaybolmuştu? Benden önce oynayan çocuk her kim ise onu neden kaybetmişti? Güzel olmasına rağmen artık parçası kayıp bir oyuncak olduğu için mi değersizleşmiş ve bir başka çocuğa oynasın diye verilmişti? Ama eksikti bu oyuncak! Bu soruları sorarken giderek eksik parçayı daha fazla “eksik” görür oldum. Sonra ben bunu tamamlayabilir miyim sorusuna geçtim. Ama nafile! Tamamlanması mümkün değildi çünkü o zengin bir çocuktan, çöpe gitmek yerine fakir bir çocuğun hayatına dahil olan bir oyuncaktı. Tamamlanması mümkün değildi! Ve çocuk kalbimde eksikliğini hissederek büyüdüğüm o oyuncak şimdi nerede ben de bilmiyorum… Ama eksikliğini unutmadım! Sanırım yaşamdaki bu gelir dengesizliği, bu uçurumlar var olduğu sürece unutmayacağım da…
İşte böyle eksiklikler insanın hayatında tam da çocukluğunda başlar… Arkadaşlarına göre fiziksel olarak sağlığın biraz eksiktir… Duygusalsındır, bu seni çok farklı kılar ve seni kırarak kendini eksik hissettirirler. Çocukluğundaki o mutluluğu çalarlar ama hırsız olduklarını belki de bilmeden yaşayıp giderler…
Eksik hissetmezler kendilerini bir çocuğu kırdıklarında… Eksik hissetmezler obez bir insana dalga geçerek baktıklarında… Eksik hissetmezler bir toplu ulaşım aracında çevresindekileri umarsızca rahatsız hissettiklerinde… Eksik hissetmezler bir müşteriye kötü davrandıklarında… Bu liste öyle uzayıp gider ki en iyisi bir yerde durdurmak… Peki, neden eksik hissetmezler biliyor musunuz? Çünkü tamamlanmış bir insan olma yolculuğunun nerede başlayıp nerede biter bilmezler… Kendilerini o kadar eksiksiz hissederler ki bu onları empati yoksunu yapar. Hatta tamamlanamadan yürüdükleri bu yolda sizden de bir şeyler eksiltmeye çalışırlar… Sabrınızı, insan sevginizi, insana saygınızı…
Öyleyse sözün özü; eksiksiz bir yapboz aslında birbirimizden eksilttiklerimiz olmasa belki daha kolay mümkün olabilir!
Herkese hayatta hiçbir şeyin eksikliğini hissetmeden, saygı ve sevgiyle sürdürecekleri bir ömür diliyorum…