Toplumsal olarak yaşadığımız pandemiye bir de ekonomik sıkıntılar eklenince gerçekten yaşaması çok güç günler ve ister istemez tuhaf bir de bağışıklık kazandık! Bırakın üçü beşi hesap etmeyi, günü kurtarabilmeyi, uyandığımız her yeni günde kendimizi nasıl bir mücadelenin içinde bulacağız bilemez olduk. Seçenek çok bol… Bir sabah uyandığımızda Covid mi olacağız, işsiz mi kalacağız, zam yağmuruna mı tutulacağız ve daha pek çok şeyden ötürü umutsuzluklarımız bir çığ gibi artıyor ama ne yazık ki bir çığlık kadar duyulur olamıyor!
Bir yandan içinden çıkılması gerçekten zor şartlar ve bir yandan da sürdürmemiz gereken bir yaşam var. Hepsini dengeleyebilmek ve tüm bunları dengelerken de emek vererek iş ya da düşünce “üretebilmek” çok da kolay olmuyor. Birçok meslek dalında azalan emekçi sayısı ve bir o kadar da artan iş yükü hem çalışanı hem de işsizi ayrı ayrı yıpratıyor. İçinde bulunduğu her duruma uyum sağlayabilme kapasitesine sahip olan insanoğlu ise bir şekilde yoluna devam ediyor… Ediyor etmesine de bu kaos daha ne kadar sürecek! Yaşamın her alanında yaşanan zorluklar azalacak gibi de görünmüyor. Bu şekilde “yaşamaya çalışmaya” devam ediyoruz…
Hayatta her şeye rağmen önemli olan asıl mesele şudur ki yaşadığımız sürece hayal kurmaya devam etmeliyiz. Bu cümle sizi asla “söylemesi kolay” şeklinde olumsuz bir yorum yapmaya yöneltmesin! Neden mi! Çünkü yaşam her şeye rağmen mücadele gücünü asla kaybetmeyenlerin başarı öyküleriyle doludur. 2022 yılının ilk ayı sona erdi ve yeni yılın ilk ayında hedeflerimize ulaşamamış olabiliriz. Ancak hedeflerimiz ve hayallerimiz “zaten gerçekleşmiyor” şeklinde düşünerek de çabalarımızı asla kesintiye uğratmamalıyız.
Sevgi, saygı, çaba ve özverinin kendisini yok denilecek kadar az hissettirebildiği bir çağda yaşıyoruz. En başta teknoloji olmak üzere çağımızın zamansızlığında birçok bağımlıklarımız var. Her yeni gün zamana hiçbir şekilde yetişemediğimiz bir hızın içerisinde yer alıyoruz. Git gide nostaljiye olan özlem bir yana tüm bu artan hızlı yaşamın getirisi yok denilecek kadar az… Kısacası yoksullaşıyoruz. Yoksulluğun günümüzde gözle görülebilir olmaması da bunu yaşamda hissettirmiyor. Ancak aktif olarak çalışmasına rağmen maddi olarak yetersiz kaldığı için durumu her geçen gün daha kötüye giden toplumun yarısından fazlası gibi görünüyor.
Bir insanın her gün evine ekmek götürebilme çabasının siyaseti yok! Hatta insanın seçimleri yüzünden yaşadığı güçlüklerin de hiçbir izahı yok. Mesela doğada siyaset yoktur! Mevsimi gelir ağaçlar çiçek açar, mevsimi gelir ağaçlar çiçek döker… Hayvanların yavruları dünyaya gelir ve yaşam döngüsü içerisine katılır. Öyle muazzam bir uyum vardır ki doğada bu işleyiş insan eliyle bozulmazsa aslında öylece sürer gider. İnsan yaşamına baktığımızda ise bu işleyiş tam tersidir. Hatta tam bir karmaşadır! Doğal yaşamda belki de acımasız olarak tanımladığımız birçok durumun toplumsal yaşamda çok daha fazlasına rastlarız. Kendimizi doğada iyi hissetmemizin nedeni şudur ki bizler aslında o döngünün bir parçasıyız. Hem de kopamayacak kadar büyük… Ancak öyle koparılmış ve uzaklaştırılmışız ki doğadan betonların içerisinde hızla akıp giden kum saati gibi zamanı avuçlarımızdan kaçırıyoruz.
Yakında kış sona erecek ve doğa yeniden canlanacak. Umut etmek nefes alıp vermek kadar zaruridir. Nefesiniz ferah ve bol olsun. Yazımın sonuna gelirken Mevlana’nın şu güzel sözünü de hatırlatmak isterim; “Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin.”
Herkese yaşama değer katabileceği, kendisini iyi hissederek faydalı olabileceği güzel günler diliyorum.
Sevgiyle kalın…