Mutluluk, bir bireyin kendisini huzurlu ve iyi hissettiği ruh hali olarak tanımlanıyor. Bütün isteklere eksiksiz biçimde ve sürekli olarak erişilmesi durumu olarak da nitelendirilen “mutluluk” belki de yaşamımızın en başlıca amaçları arasında yer alır. Dolayısıyla herkesin kendisini nasıl huzurlu hissettiği ve hayattan neler istediği dikkate alınacak olursa mutlu olabilme halinin kişiden kişiye değiştiğini görürüz. Mutluluk göreceli bir kavramdır, yani mutlu olmak için bir tek yol yoktur. Herkesin mutluluk kaynağı farklıdır ve bu kaynakları elbette beslemek zorundadır.
Çağımızda teknoloji ilerlese de birçok yoksunluğu da beraberinde getirdi. Ne yazık ki kalabalıklar içerisinde yaşayan bir yalnızlar topluluğu oluştu. Bu çağın getirdiği birçok sağlık sorunu, hayatlarımızın sürdürülebilir yanlarını da sık sık sekteye uğrattı. Yaşamımızın sürdürülebilir sağlıklı bir bütün olabilmesi de işte tam bu noktada dikkatimizi çekiyor. Örneğin, sağlıksız beslenen bir birey yaşadığı sorunları hafifletebilmek için kendisine yazılan diyet listesini uygulamaya başlıyor. Bu süreçte her şey iyi giderken, eğer bir süre sonra yeniden eski beslenme alışkanlıklarına dönerse aynı sağlık sorunlarıyla belki de bu kez daha da artmış belirtilerle baş başa kalıyor. Sürdürülebilir sağlıklı bir yaşamın yolu bu anlamda sekteye uğramış oluyor. Peki, bir bireyi bu süreçte neler etkiledi de sonucu bu şekilde oldu diye soracak olursak da ortaya çok sayıda faktör çıkması da mümkündür. Yaşadığımız çevrenin bizleri etkilediği çevresel faktörlerden tutun da, ekonomik faktörlere, bireyin yaşadığı hastalıkları sürecinde kendisini belki de sadece yedikleriyle mutlu etmeye çalıştığı duygusal yeme bozukluğuna kadar pek çok başlık görebiliriz. Ancak tüm bu başlıklar yine dönüp dolaşır bir yerde “mutlu olabilme isteğine” varır. Sürdürülebilir sağlıklı beslenme günümüzde sadece beslenebilme başlığıyla da değerlendirilir ise bence hiç yanlış olmaz. Çünkü yaşanan hayat pahalılığı ne yazık ki zam gelmeyen tek şey olan insan hayatına büyük zararlar veriyor. Sağlıklı beslenmeden uzaklaşan toplumsal alışkanlıklar da zannedilenin aksine birçok sorunu beraberinde getiriyor…
Evet, bu ay konumuzu yeni bir yılın başlaması ve hayatımızın yeni yılının başında planlamalarımızı en iyi yapmaya fırsat vereceği için mutluluk üzerine seçtim. Ancak öyle felaketler yaşıyoruz ki toplumun bir parçası olarak asla kayıtsız kalamayacağımız nice acılardan da geçiyoruz. Gündemdeki sıcak konular her birimizin evine bir ateş olarak düşüyor. İçimizin yandığı haberleri izliyoruz. Ben yaşamın içinde hem bir birey hem de bir gazeteci olarak yaşarken, aslında tek temennim haberlere konu olan acıların tekrarlarının yaşanmamasıdır. Bunun için herkes elinden geleninin fazlasını yapmalıdır. Gerçekten mutlu olmayı neredeyse unuttuk!
Gelelim yazımın başlığını veren sürdürülebilir mutluluğa! Sürdürülebilirlik yaşamın her alanında gereklidir ki hayat normal düzeninde akıp gidebilsin. Sabah uyandığımızda fırından gelen mis gibi ekmek kokusu, çayın kahvenin güne uyandıran tadı, işe yetişme telaşıyla yaşanan koşturmacalar vs… Kısacası toplumda herkesin her yeni güne sağlıkla uyanıp sorumluluğunda olan görevlerini yerine getirebilmesi. Yani sürüp giden hayatımız belli bir rutin içerisine olması gerekir. Rutini bozulmadan akıp giden günler zannedilenin aksine sıkıcı değil en değerli günlerdir. Bu durumu bir rahatsızlık geçirdiğimizde hastanede geçireceğimiz birkaç saatte anlarız…
Hayat, nefes alıp verebildiğimiz sürece mucizelerini bizler için hazırlamaya devam edecek. İnsan, iyiliklerini paylaştıkça hayatın kendisi için sunduklarının çoğaldığını öğrenecek. Zaman akıp giderken hayatınızdaki mutlulukları fark edin ve sürdürülebilir bir hal alması için elinizden geleni yapın! Hayat çok kısa ama mutluluğu anlatabilmek çok uzun… Belki bir başka yazıda yeniden mutluluğa satırlarımla yelken açarım.
Mutluluklar hep var olsun, sevgiyle kalın…
