TÜRK MİLLETİ. 1500-2000 mt yüksekliklerde yaşayıp ‘’bozkurt kültürünü ‘’ ne yazık ki yerleşik düzene geçirememiş ve büyük toplumsal sorunları da günümüze kadar taşımıştır.
Göç’ü toplumsal olgu haline getiren ana unsur onun tüm zamanlarda bütün kültürlerin ve toplumların gündemini oluşturarak insanlık sorunu haline gelmesidir.
Göçün kaynağı insandır. Göç eden veya göç etme mecburiyetinde kalan insanlar kişisel veya toplumsal , siyasal haraketliliği de tetiklemiş olurlar. (M.Ö. kavimler göçü bütün insanlık tarihini derinden etkilemiştir.)
Göç alan ve göç veren ülkeler bu hareketlilikten olumsuz olarak nasiplenirler. Her göç bir öyküye sahiptir göçe ait öykünün içinde dram ve tragedya (ağlatı) barındırır. Öyküye konu ise insandır.
Toprağından, şehrinden, yurdundan ailesinden kopan veya koparılan insanların geride bıraktıkları bir yana, göçtükleri topraklarda nelerle karşılaştıklarını ve göçtükleri yerde ne gibi olumsuzluklar yaşadıklarını/yaşattıklarını anlamaksızın göçü ve sorunlarını, çözümünü ifade etmekte oldukça zordur. Göçmenler her durumda birer yabancıdır. Yabancı kimliğinin farkına ise; karşılaştıkları yeni kültürlerle çatışmaya başladıklarında varmaktadırlar. Göçmenlerin kendilerine ait kültürleri ile göçtükleri çoğrafya ya ait kültür arasında çatışma noktası meydana gelmektedir. Bu çatışma noktası ev sahibi-misafir ilişkisinden çıkıp taraflarda birer ’’ yabancı ‘’ yaratmaktadır. Bu yaratılan yabancı duygusu göç edende ve ev sahibinde çeşitli sosyal nedenlerden dolayı MİLLİYETÇİLİK duygularını kabartmakta, özüne dönüşe zorlamaktadır. Ülkemizde yakın tarihlerde bu durum bariz bir şekilde göze çarpmaktadır.
PKK teröründe kaçan, gerekse bu teröre karşı alınan tedbirlerden kaynaklanan köylerin ve mezraların boşaltılması nedeniyle batı yerleşim bölgelerine gidenler ile bölge insanları arasında yaşananlar hafızalarımız da oldukça tazedir. 20.yy ilk çeyreğinde başlayan ve yakın zamana kadar devam eden Balkanlardan göç eden soydaşlarımızın yaşadıkları ve bunca zaman geçmesine rağmen hala ‘’muhacir’’ olarak nitelendirilmeleri bu durumun tespitinde acı örneklerdir.
Kısacası çatışma sadece kültürel değildir aynı kültüre sahip insanlar arasında da çatışma yaratması göçün ekonomik, siyasal temellerden kaynaklanan sebeplerini de sayabiliriz.
Sonuç olarak baktığımızda Göçün sayesinde giderek yalnızlaşan ve marjinalleşen insanlar kendilerine yeni alışkanlıklar ve yeni hayat tarzı, sokak dili oluştururlar. Sokaklarda başlayan marjinalleşme bir süre sonra merkeze taşınır. Geldiklerinde ürkek, korkak olan sakinler bir süre sonra merkezdeki estetik, mimari sanat gibi topluma ait her ne varsa değişiminde belirleyici olurlar, kültürel yozlaşmanın arabeskleşmenin mimarlarıdırlar. Yaşadığımız günlerde Suriyelileri, Afganlıları da bu çerçevede değerlendirmek lazım vesselam…