Şehir: öncelikle toplum, sonra da o toplumun meydana getirdiği değerlerin tümünü barındırdığından “medeniyet” olarak adlandırılır.
Şehir, göçebe hayat’tan yerleşik düzene geçen insanların oluşturduğu merkezlerdir. Medeniyet şehirden, şehir medeniyetten beslenir dersek doğru bir ifâde kullanmış oluruz.
Türkler, medeni insanlardır.
Medeniyetin başlangıcı ise, atın ehilleştirilmesi ve yanında demirin kullanılması olarak kabul edilmektedir.
Bu yüzden, atı ehilleştiren ve yanında demiri kullanan Türkler daha sonra kurdukları medeniyetlerle insanlığa büyük hizmetler yapmışlardır.
Ancak, günümüzde bizlerin en büyük sıkıntısı hala yerleşik düzen geçemeyişimizdir!
İnsanımız ne köylüdür ne şehirli ikisinin arasında sıkışıp kalmıştır. O’nun için gün geçtikçe büyük şehirler kırsaldan aldıkları göçlerle kasaba hüviyetine bürünmüşlerdir.
Türkiye’nin en büyük problemi bir türlü şehirleşememesidir. Bugün, şehirlerimize bakınız dünden farklı değildir. İşte size tarihi bir kesit:
“Sultan Aziz’le Paris’e giden heyette Şehremini Muavini (başkan yardımcısı) Ömer Faiz Efendi de varmış… Keçecizade Fuat Paşa, Ömer Faiz Efendi’yi hiç yanından ayırmıyormuş, hoşgörülü, nüktedan, hazır cevap insanı kim sevmez.
Bir gün Fuat Paşa, yanına onu alarak Paris Belediye Başkanı’nı ziyarete gitmiş. Adamın merakına bakın, İstanbul Belediyesi sokakları temiz tutup yıkatmak için ne kadar para harcıyormuş…
Al başına soruyu!
Ömer Faiz Efendi’de cevap mı yok!
“Bizim sokak ve caddelerimizin iki tarafı dükkânlarla doludur. Berber, aşçı… Berber, sakal tıraşından kalan sabunlu suyu, bakkal peynirin suyunu, aşçı tencerenin yağını sokağa dökerler. Bunlar akarken sokaklar yıkanmış olur. Onun için bizde sokak yıkama tahsisi yoktur.
Paris Belediye Başkanı, bir şey anlamaz ama misafirle de tartışacak değildir!”
Değişen hiçbir şey yok. Şehirlerimizde; Kaldırımlar işgal altında, sokaklar ise; yağdan, kirden, pastan geçilmiyor. Yapacak bir şey, söyleyecek bir söz yok şehir medeniyet demektir.
Kalın sağlıcakla…