Hayat; zamanı hoyratça geçirdiğimizde, biten yazın ardından aniden gelen sonbahar gibidir. Kendimize “kendimiz olabilmeyi” izin vermezsek boşluğa düşeriz. Yani bazen durup kalabalıklar içinde kendi iç sesimizi dinlemeliyiz. Sosyal medya çılgınlığına biraz ara verip, yaşamı biraz da “gerçek” yaşamalıyız. Hayatı sadece fotoğraflardan izlemeden, yağmurda yürümeli, başını kaldırıp göğe bakmalı… Mesela çok hoşumuza giden bir fotoğraf karesinin peşinden gidip, biz de o atmosferi kendimizce ölümsüzleştirmeliyiz…
İlkbaharın kendini hissettirmeye başladığı şu günlerde hayatımızdaki keyifli anları çoğaltmalıyız… Çünkü ilkbahar doğanın yenilenme mevsimi olduğu kadar insanların da duygularını, düşüncelerini ve hedeflerini tazeleme zamanıdır. Elimize aldığımızda keyif, huzur, mutluluk veren nice güzel şiir kitapları ve romanlar raflarda bizi bekliyor mesela… Kıyıdan elimize bir çakıl taşı alıp üzerine resimler çizebilir, sahilde uzun yürüyüşler yapabilir ve huzuru koklayabilirsiniz…
Masa başı işten, şehir yaşamının kargaşasından, günlük koşuşturmacadan sıyrılıp bir “duygusal detoks” yapmayı bence hak ediyorsunuz… Tıpkı gereksiz besinlerden vücudumuzu arındırdığımız detoks tarifleri gibi duygusal detoksun da bu şekilde işe yaradığını göreceksiniz. Onca üzüntü, öfke, stres ve telaştan sıyrılıp arınan ruhunuzla önce kendinizle ve çevrenizdeki insanlarla daha iyi empati kurabileceksiniz. Empati kurabilmeye başlayınca gerisi de gelecektir. Yani önce kendini sonra insanları daha iyi anlayan biri olabilmek hiç de fena bir fikir değil.
Düşüncelerimizin yorgunluğu ne kadar azalırsa bedenimizin yorgunluğu da bir o kadar azalır. Çünkü düşünceler her zaman daha ağırdır ve fazlalıkları atmak şüphesiz hem gereklidir hem de zordur…
Günlere keyifle uyanacağımız güzel bir bahar dileğiyle…