Fotoğraf çekme tutkum çocukluğuma kadar uzanır. Boynuma asıp dolaştığım oyuncak fotoğraf makinesini bozulana dek çiçeğe, böceğe ve evdekilere çevirip “çekiyoruumm” diye güzel bir fotoğrafçılık oyunu edinmiştim. Dünyaya geldiğim günün devam eden yıllarında evimize benim için doğum günü hediyesi olarak giren ilk fotoğraf makinesiyle de tüm çocukluğumun anıları o renkli fotoğraflarda capcanlı kaldı. Böylece hem fotoğraf çekmeyi hem de fotoğraf makinesine poz vermeyi çok sevdim.
Her tercih bir hayattır. Ben tercihimi yazı yazmayı çok sevdiğim için gazetecilik mesleğinden yana yaparken fotoğraf çekme tutkum da içimde hep büyüyerek var oldu. Teknoloji geliştikçe hayatımıza giren yeni fotoğraf makineleri oldu. Ama ben filmli makine döneminin sonunu yakaladığım için kendimi şanslı sayıyorum. Çünkü nostalji güzeldir ve o yıllardaki fotoğraflar da bence çok değerliydi. Analog olarak adlandırılan bu fotoğraf makinelerinin içine konulan filmler sınırlı sayıda kareye sahip olduğu için çekeceğiniz fotoğraflar da o sayıyı geçemiyordu. Çektiğiniz fotoğrafları o anda görme şansınız da yoktu. Ta ki filmi bir fotoğrafçıda banyo yaptırıp fotoğraf kağıdına baskılı halini elinize alana kadar… Ne büyük heyecan! Fotoğraf makinesini ödevleri yapmak için üniversitede elime aldığım yıllarda öyle analog bir makinem vardı. Öğrenmeye aç ve en acemi yıllarda kaç 24 kare filmi adeta ziyan edip eğik ufuk çizgili denizler, net olmayan vapurlar, uçarken sadece kanadının ucunu yakalayabildiğim martılar, kadraja sığdıramadığım nesneler ve manzaralar çektiğimi inanın unuttum!… Büyük heyecanla bastırılan tüm o fotoğraflardan sadece bir ya da ikisi güzel çıkıyordu. Ama şimdi hakkımı da yemeyelim. Güzel dediklerim de kendimi övmek gibi olmasın az olsa da güzeldi…
Sonrasında küçük ve kompakt bir dijital fotoğraf makinem oldu. Analog fotoğraf makinesiyle böylece vedalaştık. Dijitalde çekmesi bol bol ve o anda görmesi de mümkündü… Ne büyük mutluluk! Böylece biten üniversite yılları beni meslekte staj dönemine kavuştururken profesyonel makinelerin aksine elimdeki makine küçük olsa da fotoğraf çekmeye istekli kalbim heyecanla kocamandı… Bana verilecek görevi sabırsızlıkla beklerken tabi zaman zaman umutlarımın kırıldığı ve bu “işi yapamıyorum” hissine kapıldığım günler maalesef çok oldu. Yerel basında muhabir olarak başlamam ve bana inanarak bana bu şansı veren insanlara rastlamam ise hayatımın dönüm noktasıdır. Her zaman söylerim işin mutfağıdır yerel gazetecilik ve gerçekten değerlidir. Artık elimde ablamın bir akşam bana sürpriz yaparak aldığı profesyonel dijital fotoğraf makinesi ve önümde de işin mutfağı vardı. O zaman tek şansım sizce de iyi bir gazeteci olmak değil miydi?
Önceden doğada makro fotoğraf çekimlerine meraklıydım. Hala da makro fotoğrafları çok sever ve çekerim. Çünkü hayatın küçük detaylarda gizli olduğunu düşünürüm. Ama haber fotoğrafçılığı gereği insan ve olay fotoğrafları çekmeye başladığımda bu iş benim için daha da yoğunlaştı.
Her mesleğin zihnimizde canlanan bir görseli vardır. Elbette, gazeteci veya fotoğrafçı denilince de akla gelen belki de makineyi taşıyacak bir cüsseye sahip olan meslek büyüklerimdir. Bazen fotoğraf çekimlerine gidince insan psikolojisinden iyi anladığımdan olsa gerek “acaba iyi çekebilecek mi” gibi oluşan önyargıları da bakışlardan kolaylıkla fark edebiliyorum. O zaman benim çektiğim fotoğrafların nasıl olduğunu anlatmanın yanı sıra sezdiğim o önyargıyla ilgili de bir şeyler söylerken ve işte tam beklediğim o yüz ifadesi “gülümseyin çekiyorum” dedirtiyor. Çekim bitip de fotoğraf çektiğim kişi kendisini ekranda görünce çok mutlu oluyor. Çektiğim fotoğrafları rica ediyor benden ve seve seve yolluyorum. Karşımdaki insanın mutluluğu beni de mutlu ediyor. Tabi fotoğrafçılığı öğrendiğim ve tamir görse de beni yarı yolda bırakmayan emektar makinem de keyifleniyor.
Son günlerde fotoğraf çektiğim insanlardan sık sık gelen “ne güzel çekmişsin”, “ooo ne güzel çıkmışım”, “fotoğraf çekmeyi nerede öğrendin” gibi cümleleri yanıtlayabilmek için bu yazımı kaleme aldım. Ben bu övgüleri yapan ve bana inanan herkese teşekkür ediyorum.
Sözün özü; bence fotoğraf çekmek hayattır. Fotoğraf bir bakış açısı ve dünyayı anlamlandırma, görme biçimidir. Ben hayatı her olumsuzluğa rağmen hep sevgiyle görmek ve tüm karanlıkları aydınlatmak istedim. Elim uzandıkça, dilim döndükçe ve gücüm yettikçe mücadelem bu oldu. Fotoğraf çekmek insanlara hayatı “benim gördüğüm gibi” göstermeme yardım ediyor. Bu benim için çok değerlidir. İnsanları bir fotoğraf çekme anı kadar bile gülümsetmek beni de çok mutlu ediyor. Her insanın en kendi olabildiği anların da gülümsediği anlar olduğuna inanırım. Her yeni günün insana yeni bir bakış açısı kattığını düşünüyorum. Bu nedenle hayata karşı öğrenciliğim hiç bitmeyecek ve çoğu zaman önyargılara inat tevazu göstermeye devam edeceğim. Makinemin objektifinden dünyayı anlatırken kendi bakış açımla hayatı nasıl gördüğümü de fotoğraflarımla hissetirmeye devam edeceğim… O halde “gülümseyin çekiyorum!”
Sevgiyle kalın…