Ulaş Nikbay

Anlatamazsın

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bağlamından kopuk olarak ele alınan hiçbir vecize, filika pusulası bile olamaz. Olur sanırsın, tekrarlayıp durursun, alıntılarsın. Yine de bir kişiden fazlasının olduğu hiçbir durumun her halini anlatamazsın. Bu kusur ya da yetersizlik seninle ilgili değildir. İddia ediyorum ki her şeyi ve herkesi kapsayabilecek o muhteşem vecizeyi bulamazsın. Anlamak ve anlatmak için ne yapacağız o zaman? Gözlerimizin önünden akıp giden her şey, hayat değil ancak ondan alınmış bile diyemiyorum; alınmaya çalışılmış bir kesitse sadece. Önce birinin süreçlerine, sonra bir başkasının süreçlerine mi odaklanacağız? Bütün o süreçler ne birbirlerini bekliyorlar ne de düzenli ve açık bir şekilde anlatılabiliyorlar. Birini haklı görecekken, diğeri onu da haklı görmen için kendi koşullarını üretiyor çünkü. Kendi aralarındaki bağı içinden çıkılmaz, anlaşılmaz hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Anlaşılmıyorlar.

Hep kazanana ya da hep kazandığını sanana kaybetmeyi anlatamazsın. Her şeyi yitirmenin acısından dem vuramazsın. Odanda bir yangın vardı. Yangın senin içindeydi. Çaresizliğin, her şeyi bitti olarak görmendendi. Balkona çıktın. Soğuktu, kar yağıyordu. Islak sandalyeye oturdun. Ellerin titriyordu. Sigaranı yaktın, sahi o zaman sigara da içiyordun. Başarısız kibrit yakımların yerlere saçılmıştı. Dışın üşüyor, için yanıyordu. Bu ısı farkının yarattığı şokta, gökten inen soğuk beyazlığı izliyordun. Üşüyordun, gerçekten çok üşüyordun. Terliyordun, gerçekten çok terliyordun. Her şey anlamsız görünüyordu… Anlamsız artık, kimselere anlatamadığın geçip gitmiş hisler bunlar. Bu hisleri anlatamazsın, aslında kimseyi ilgilendirmiyor da.

Geçip gitmiş hislerini geçip gidenlere anlatamazsın. Her şeyi bilenlere bilmedikleri bir şeyden söz açamazsın. Kendi geçmişini düşünmeden yaşayanlara senin geçmişinle ilgi kuramazsın. Herkes kendine bu denli odaklanmışken, kimse kimseyi durup dinlemiyorken sen kimseyi durdurup beni dinle diyemezsin. Sözlerinin havada asılı kalmasına bir çare bulamazsın. Şehrin hiçbir eczanesinden bu derde bir deva bulamazsın. Partiler kurulur gerçi; ben devayım, ben geleceğim, ben saadetim, ben akım, ben barış kuşuyum, ben zaferim, ben adaletim, ben iyiyim, ben güzelim, ben refahım, ben doğruyum, ben halkım… Derler ya, ne ironiktir ki memlekette olmayan ne varsa kendilerine isim olarak takarlar. Olmayan şeylere özlemdir oy ver… Düşünceden düşünceye savrulan bir bilincin politik sayıklamalarıdır, diyelim…

Sayıklayamazsın. Sayıklasan sesin kendine döner. Dağlarda yankılanır, ovalardan iner, deniz kıyısında seni bulur sesi göğsünde patlayan sıfır izleyicili bir süperstar konseri… Dilinin menzili birkaç cümle ötede, ey yalnız ve yitik anlatıcı! Üzülme, bundan bir imge yaparım şimdi sana. İmbikten süzerim. İnsan zaten yalnızdır, derim. Tarih boyunca aynı kaderi yaşadığımız milyarlarca bedenin de dilleri vardı. Hepsinin kolları, bacakları, sevinçleri, acıları, yaşadıkları, yaşayamadıkları, anlatamadıkları. Anlattıkları desem bana yakışmayan bir iyimserlik olacak; anlatmaya çalıştıkları desem yeridir. Öldüler! Devaları, gelecekleri, saadetleri, refahları, iyilikleri, güzellikleriyle öldüler. Benim sadık yarim kara topraktır, bu paragrafın arka fonunda… Politika zerre kadar umurumdaysa namerdim! Ne politik mesajı? Seçilenlerin bir, seçenlerin sıfır skorla bitirdiği bir maç olduğunu zaten biliyorum. Maçın skoru hep aynı, tartışmalı pozisyonlar değişiyor sadece. Daha mekanik isimler bulabilselerdi bende çağrışımlara neden olmaz, bu yazının içine giremezlerdi bile. Neyse şimdi şu cümleyle aramıza bir duvar örelim. Sonuna da güzel bir nokta koyalım. Nerede kalmıştım peki ben?

Anlatamazsın. Hissetmeyene hissettiğini anlatamazsın. Ağlamayana bir duyguda yoğunlaşmadan dem vuramazsın. Tekrarladım, demin de demden bahsettim! Yazıya son vermeliyim, gidip bir çay demlemeliyim. İhtiyacım olan tek şey bu! İhtiyacım olan tek şeyin bu olduğuna kendime inandırmalıyım. Hayat böyle devam edebilir çünkü. Zaten mutfağa doğru yürümeye başladığında insan inanmaya da başlıyor buna…

Ben bir şeyin öyküsüysem anlatamamanın öyküsüyüm önce, sanırım bunca anlatabilenin arasında.

O zaman ben artık gideyim yine anlatamadan, yoksa aramızda bir şey var sanacaklar…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.