İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkâri
Hatay
Iğdır
Isparta
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Mersin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak
22 Haziran 2025 Paz

Pınar Temizel Çulha: “Sanatıma ve sahnelere aşık bir sanatçıyım”

“Kayıp Şarkılar” adını verdiği albümünde kaybolmaya yüz tutan eserlere yeniden hayat veren, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin koro sanatçısı Soprano Pınar Temizel Çulha, opera sanatını dinleyicilerine sevdiren başarılı bir sanatçı olarak çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Sahnedeki performansları ve seslendirdiği şarkılara hayat veren kendine özgü kıpır kıpır enerjisiyle öne çıkan Çulha ile bir araya gelerek çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

featured
service service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sanatına olan tutkusu ve başarıya koşan projeleriyle adından söz ettiren Soprano Pınar Temizel Çulha, “Ben içimdeki enerjiyi, bu mesleğe duyduğum aşktan, sürekli öğrenmeye duyduğum heyecan ve meraktan alıyorum. Sahnede seyirci ile öğrendiklerimi paylaşmak ve aldığım alkış, bu enerjiyi ikiye katlıyor doğrusu” diye konuştu.

Merhaba, nasılsınız? Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Çok teşekkür ederim. Gayet iyiyim. Ben İstanbul, Tuzla doğumluyum. Selanik mübadili bir ailenin çocuğuyum. 3. kuşak mübadilim diyebiliriz. İlk orta ve lise öğrenimimi Tuzla’da tamamladıktan sonra, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı opera- şan bölümünü kazanarak sanat eğitimimi burada sürdürdüm ve mezun oldum. Profesyonel sanat hayatım bu şekilde başlamış oldu.

Şu sıralar neler yapıyorsunuz?

Ben İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde kadrolu koro sanatçısıyım 2007 yılından beri. Şu anda operamızda pek çok oyunda görevliyim. Ama şu aralar çalıştığımız eser G. Verdi’nin La Travıata adlı operası. Bu eserin sahne provaları ve sahnelediğimiz diğer opera eserleri ile oldukça yoğun bir dönemdeyim. Bunun yanında kendi konserlerimle de seyirci ile buluşmaya devam ediyorum.

Sanat yaşamınıza nasıl adım attınız? Bu süreçte sizin için en büyük etken ne oldu?

Müziği bana ilk tanıtan ve sevdiren ilkokul öğretmenim merhum Tacettin Sözeri idi. Onun mandolin derslerini ömrüm boyunca sevgi ile hatırlayacağım. Daha sonra lisedeki müzik öğretmenim, genç yaşta kaybettiğimiz Tuna Yıldız’ın, bu dersteki başarımla bana verdiği değer ve klasik müzik notasıyla konservatuvar sınavına hazırlanmıştım. Beni yönlendiren hocam nurlar içinde uyusun. Tabi o yıl konservatuvar sınavını kazanamadım. Bir tesadüfle kendisi ile tanıştığım devlet operamızın ilk solist sanatçılarından, merhum sanatçımız mezzo soprano Belkıs Aran hocam, hayatımda opera mesleğine adım atmamda dönüm noktasıydı. 16 yaşında küçücük bir kız çocuğunu, bu engin sanatın, opera sanatının içine katarak, sonsuz sevgi ve disiplin, etkileyici tecrübe ve bilgisiyle var etti. Ben kendisinden, bu sanatın en incelikli yapısını, repertuarı, sahneyi, aryaları nasıl hissederek seslendireceğimi, şarkı söylerken elimi kolumu nereye koyacağımı, neler giyip neler yiyeceğimi, bir opera sanatçısı olarak kendimi nasıl geliştirip nasıl yaşacağımı, onun engin bilgilerinden öğrendim. Benim için opera sanatını onunla öğrenmek bir hazineydi. Daha sonra konservatuvar yıllarım başladı. Nurlar içinde uyusun. Emeklerine ne kadar teşekkür etsem az.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçısı olarak Türkiye’de operaya ilgiyi nasıl gözlemliyorsunuz?

Ben 2002 yılından beri Devlet Opera ve Balesi bünyesinde görev yapıyorum. Eski AKM, Süreyya Operası, Arkeoloji Müzeleri Bahçesi, Haliç Kongre Merkezi, Aspendos Amfi tiyatro, tüm turneler ve yeni AKM dahil, bu sahnelerde yaptığımız her opera, operet, konser ve çocuk oyunlarında hep dolu salonlara oynadık. Yani operanın seyircisi her zaman fazlasıyla vardır ve ilgi yüksektir.

Operada soprano olmayı nasıl tanımlarsınız? Bir sopranoda olması gereken özellikler nelerdir? Sopranonun operadaki önemi nedir?

Opera eserlerinde soprano olmazsa olmaz bir karakterdir. Soprano ses, belli perdelerdeki notaları sesleri verebilen, o tonlara çıkabilen bir anlamı içerir. Çoğunlukla eserlerde başroldür sopranolar. Her ses rengindeki opera sanatçıları gibi (tenor- mezzo soprano -bas-bariton) sopranolarda, rollerini çok iyi öğrenmek, rollerinin aryalarını düetlerini, açıkçası söylemekle yükümlü oldukları tüm opera partilerini ezber bilmek zorundadır. Tabi daha sonrada bu bilgilerine oyunculuk ve teatral kabiliyetlerini de eklemeleri şarttır. Çünkü opera sanatı, bana sorarsanız iyi söylemek kadar iyi oynamayı da gerektirir.

Kayıp Şarkılar albümünüzle gerçekten kaybolmaya yüz tutan eserleri buluyor ve onlara yeniden hayat veriyorsunuz. Bu değerli çalışmaları bir araya getirdiğiniz projeniz nasıl gelişti?

Bu proje, 2019 yılında Brüksel’de Büyükelçilik bünyesinde verdiğimiz bir konserde, padişah bestecilerin eserlerini seslendirdiğimiz bir konserde aklımda şekillendi. Osmanlı son-Cumhuriyet ilk dönem Türk Müziği bestecilerimizi araştırmaya başladım. Sahaflardan aldığım yayınları okumaya başladıkça, kayıtları dinledikçe, şimdiki dönem bestecilerimize ışık tutan, saf, o dönem için devrim sayılacak pek çok değerli ezgilerle eserlerle karşılaştım. Yüz yıldan uzun zaman önce yazılmış ve taş plak kayıtlarında unutulmuş bu eserler, Türk ve Batı müziği arasında kurulan köprünün anlamlı ve değerli örnekleriydi. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de özellikle desteklediği, Türk ve Batı müziği sentezi olan bu unutulmuş eserleri, mutlaka günümüze taşımalıydım. Bu eserlerin, çıtırtılı taş plak kayıtlarından Türkçe’lerini çözdüm, daha sonra keman sanatçısı bir dostumun yardımlarıyla yaylı notaları ve piyano notaları yazıldı bu eserlerin. Bir deyişle nüfus kağıtlarını oluşturdum. Stüdyo kayıtları alarak, korona döneminde bu eserleri albüm olarak dijital platformlarda yayınladım. Salgın süreci bittiğinde, gencecik bir yaylı orkestrası eşliğinde, İstanbul’da altı konser gerçekleştirdim ve bu süreç konserlerle devam etmekte. Genç bir orkestra ile çalışmamın bir sebebi de, bu eserleri onlara tanıtmak ve emanet etmek aslında. Bu ülkenin yetiştirdiği bir sanatçı olarak, bu çalışmaları Cumhuriyet dönemimizin unutulmuş besteci ve icracılarına, Cumhuriyetimize bir görev olarak görüyorum.

Kaybolmaktan kurtarıp sanatseverler ile buluşturduğunuz eserler arasında en çok hangisi beğenildi?

En çok Kaptanzade Ali Rıza Bey’in VURGUNUM adlı eseri, Muhlis Sabahattin Bey’in AŞKIN RÜYASI TANGOSU, Karnik Garmiyan’ın BARLARDA adlı eseri ve anonim bir eser olan GELECEKSİN TANGO beğenildi.

Kendinizi başarılı buluyor musunuz? Neden?

Başarı kelimesi benim için bir yolculuk. Benim sanat yolum uzun soluklu ve öğrenilecek çok şey var. Bu kelimeyi kendi kendime söylemiş olmayayım ben. Takdir dinleyenlerin olsun diyelim.

Sanat yaşamınızda karşılaştığınız zorluklar ve bir sanatçı olarak bu zorluklara çözüm önerileriniz nelerdir?

Sanatın kendisi başlı başına zor aslında. Dışarıdan çok renkli, eğlenceli görünse de, çok zor ve hayatınızdan fedakarlık etmeniz gereken, yoğun eğitimlerden geçiyorsunuz. Uzmanı olacağınız sanat dalında alacağınız eğitim ve görgü, hayatınızın baş rolü oluyor. Öncelik aile, arkadaşlar, özgürce yapılmış günlük programlar değil, her zaman mesleğiniz ve sanatınız oluyor. Günün büyük kısmını kaplayan provalar, akşamları kaplayan temsiller, boş zamanlarda öğrenmeniz gereken şan partileri, koro partileri derken aslında tüm zaman böylece akıp geçiyor. Bizde bir anlatım vardır: çalışmayı bir gün bırakırsam ben anlarım, iki gün bırakırsam sen anlarsın, üç gün bırakırsam herkes anlar. Ama şikayetim yok, ben sanatıma ve sahnelere aşık bir sanatçıyım.

Sahne aldığınız programlarınız ve konserleriniz de oluyor. Bu konuda aktif bir soprano olduğunuzu görüyoruz. Size bu enerjiyi en çok ne veriyor?

Ben içimdeki enerjiyi, bu mesleğe duyduğum aşktan, sürekli öğrenmeye duyduğum heyecan ve meraktan alıyorum. Sahnede seyirci ile öğrendiklerimi paylaşmak ve aldığım alkış, bu enerjiyi ikiye katlıyor doğrusu.

Şarkı söylemek dışında başka yetenekleriniz de var mı?

Koro şefliği yapıyorum. KAYIP ŞARKILAR’ımı öğrettiğim bir korom var iki yıldır. Ondan evvel bir özel üniversitede repertuar öğretmenliği yapmıştım. Ayrıca iyi bir gezginimdir. Mesleğimden vakit kaldığında, mutlaka yurtdışı yolculuklar yapar, gittiğim ülkelerin müzelerini, tarihi mekanlarını ve dokularını görerek öğrenmeyi çok severim. Birde çok iyi yemek yaparım. Bilen bilir.

Günümüzde sanatçı kavramı sizce hak ettiği yerde mi?

Sanatçı kavramı tabiki hak ettiği yerde değil ülkemizde. Bu durum, toplumsal yapımızın üzerindeki pek çok etkenin düzelmesi ve değişmesiyle alakalı. Eğitimle çok alakalı. Umarım bir gün düzelir ve iyileşir her şey.

Opera dinleyicisi olmasını istediğiniz sanatseverlere bir çağrınız var mı?

Opera televizyonda izlenerek sevilmez. Lütfen herkes ömründe en az bir kere opera, konser salonunda yani canlı olarak izlesin. Eminim bir daha ve bir daha izlemek isteyecek. Müziğin, oyunculuğun, dansın, dekorların, ışığın, saf insan sesinin güzelliğiyle bütünleştiği ana şahit olduğunuzda, opera sanatının tüm sanatları içinde barındıran ana sanat dalı olduğunu anlarsınız.

Yakında sürpriz proje hazırlıklarınız var mı?

Şubat ayında Balıkesir’de, KAYIP ŞARKILAR’ımı Kakapedia Dans Topluluğu’nun dansları ile sahneleyeceğiz. Mart ayında da Romanya Köstence’de böyle bir konser vereceğim. Bu ay da İZEV Vakfı’nın düzenlediği bir konser organizasyonu İstanbul’da seyirci karşısında olacağım.

Sarıyer deyince bir semt olarak aklınıza neler geliyor? Şarkılarınızdan biri olsa Sarıyer hangisi olurdu?

Sarıyer deyince aklıma Belgrad Ormanı ve meşhur Sarıyer Böreği geliyor desem yeridir. Şarkılarımdan Sarıyer’e en çok yakışacak olan Muhlis Sabahattin Bey’in kayıp eseri İSTANBUL VALSİ diye düşünüyorum. Gerçekten şarkının tüm cümleleri bu güzel semtimizi harika anlatıyor bence.

Sarıyer Gazetesi okurlarımıza bir mesajınız var mı?

Öncelikle bu tatlı sohbet ve röportaj için size kalpten teşekkürlerimi sunuyorum. Kıymetli okuyucularımıza da, umarım bu röportajda kendimle ve çalışmalarımla ilgili anlamlı bilgiler verebilmiş ve hoş bir zaman geçirmelerini sağlamışımdır okuduklarında. Sanatın karanlığı aydınlatan gücüyle hep aydınlık ve sanat dolu günler diliyorum kıymetli okuyuculara. Tekrar sonsuz teşekkürlerimle.

Röportaj: Rukiye Ay

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.