Yeteneklerine bir yenisini daha ekleyen Ege’nin üçüncü kitabı “Kedice Bir Sevda” raflarda yerini aldı. Sanat yaşamı ve son çıkan kitabıyla ilgili Sarıyer Gazetesi’nin sorularına samimi yanıtlar veren Ege; “Mesleğimi çok seviyorum. Çünkü birçok insanın acı, tatlı, kimi zaman hüzünlü kimi zaman mutlu halinin şarkısı oluyorsunuz. Son kitabım “Kedice Bir Sevda” ile ilgili çok güzel geri dönüşler alıyorum. Bu beni çok mutlu ediyor” dedi.
Çeyrek asırlık müzik yaşamınıza 8 albüm, unutulmaz şarkılar ve üç yüze yakın eser sığdırdınız. Farklı bir ses renginiz var, bu yeteneğinizi keşfiniz nasıl oldu?
Müziğe 1987 yılında ağabeyimin hediye ettiği gitarla başladım diyebiliriz… Ve, müzikal anlamda gelişimimde Maria Rita Epik’in katkısı çok büyüktür… Benim kariyerimde bir kilometre taşı olmuştur…
Müzik sizin için nasıl bir tutku? Başarınızın sırrı nedir?
Başarının sırrı iyi bir ekip ve çok çalışmak diyebilirim… Hiç durmadan projeler üretmeye devam ediyorum… Son 4 yıla baktığımda; 1 albüm, 5 single, 3 kitap yayınlamışız ve her yıl 100’ü aşkın konser veriyoruz. İşte ekip ve gayretin harmanlanması burada devreye giriyor. İyi takım arkadaşlarınız olduğu zaman, sevdiğiniz işi huzurla yapabiliyorsunuz. Bence bu durum da üretkenliğinizi olumlu etkiliyor…
Şu sıralar neler yapıyorsunuz?
Son kitabım “Kedice Bir Sevda” raflarda yerini aldı ve çok güzel geri dönüşler alıyorum. Bu durum beni çok mutlu ediyor. Bu günlerde, 4. kitap için çalışmalara başladım. Önümüzdeki ay yoğun olarak Mardin’de olacağım. Çünkü yeni kitabımda işleyeceğim konuyla ilgili araştırmalar için orada bulunmam gerekiyor. Ayrıca konserlerimiz devam ediyor tabi ki…
Yakın zamanda yeni albüm çalışmalarınız ve sürpriz projeleriniz var mı?
Evet, bir single ve albüm çalışmamız var, yakın zamanda paylaşacağız. Şu an klip aşamasındayız. Ayrıca, pandemi öncesinde Enrico Macias ile albüm projesine başlamıştık, fakat süre sebebiyle bir dönem askıya aldık. Şimdi yeniden, ona hazırlanıyoruz. Yaza kadar albümü bitirmiş oluruz diye umuyoruz…
Sanat yaşamınızda örnek aldığınız isimler kimler oldu?
Maria Rita Epik, Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, benim sanatına hayranlık duyduğum büyük ustalardır…
Genç yeteneklere önerileriniz neler olur?
Bu işe bulaşmayın…(gülüyor)
İçerisinde olduğunuz sanat yaşamı sizi yoruyor mu, yoksa keyif mi aldırıyor?
Mesleğimi çok seviyorum. Çünkü birçok insanın acı, tatlı, kimi zaman hüzünlü kimi zaman mutlu halinin şarkısı oluyorsunuz. Belki onun o an söylemediklerini, siz şarkılarda söylüyorsunuz. Keyif alıyorum, çünkü bu meslek bana insanların ruhuna dokunabilme fırsatı veriyor.
Türkiye’de Akdeniz müziğinin mimarı oldunuz. Bu müziği sizden sonra gelecek yıllarda sürdürecek isimler görebiliyor musunuz?
Benim müziğim bende kalsın, herkes kendine yakışanı yapsın… (gülüyor)
Gelişen teknolojiyi müzik dünyası açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? 90’lı yıllarla kıyasladığınızda geliştirdi mi yoksa eski şarkılardaki o duyguları yok mu etti?
Farkında olduğum ve bana pek hoş gelmeyen tek şey hayranların artık tıklama sayısı ve takip oranından ibaret istatistik ve ekonomik değerler olarak görülmesi. Bir örnek vermek gerekirse “Arkadaş şarkıyı mahvetmişsin” dediğinde aldığın cevap, “İyi de baba bak on beş milyon kez tıklanmış!”
Ne tür müzikler dinlersiniz?
Ben dinlemekten çok keyif aldığım 20 şarkıyı söyleyeyim, siz oradan tahmin edin. Tanju Okan – Aşkı Bulacaksın, Tanju Okan – Kadınım, Fikret Kızılok – Değirmenlere Karşı, Pino Daniele – Vento Di Passione, Pino Daniele – Se Tu Fossi Qui, Tarkan – Dön Bebeğim, Yaşar – Acıtmıyor Sevdan, Pablo Alboran – Perdoname, Biagio Antonacci – Pazzo Di Lei, Erik Satie – Gymnopedie No1, Mina – Seza Fiato, Müslüm Gürses – Kadınım, Bade Öz – Sen Bilirsin, Athena – Kendi Yolumda, Carminho – Meu Amor Marinheiro, Adriano Celentano – I Want To Know, Andre Bocelli – Cuando Me Enamoro, Cem Karaca – Resimdeki Gözyaşları, Leman Sam – Bana Esmeyi Anlat, Erol Evgin – Sevdan Olmasa.
“Yaz Aşkım”, “Delice Bir Sevda”, “Sevildiğini Bil Yeter”, “Hurma Gözlüm” ve daha pek çok aşk dolu şarkıya imza attınız. Peki, aşk sizce nedir? Aşka inanır mısınız?
Evet, tabii ki… Eğer birlikte olduğum insan için bir şarkı ya da bir kitap yazmışsam aşığım demektir… (gülüyor)
Şarkı sözü yazarken herkesin merak ettiği o meşhur ilhamınızı genelde nasıl gelir?
Hayatın bir akışı var, bakmakla görmek arasındaki fark ise şarkı sözlerine yansıyor.
“Kedice Bir Sevda” dikkat çeken ve sürükleyici bir öykü, kitabı yazmaya nasıl başladınız?
Pandemi sürecinde yaşanan belirsizlik, son bir yıldır üzerinde çalıştığım masal kitabıyla ilgili bütün dikkatimi dağıtmıştı. Her sabah aynı güne, daha da kilolu uyanmaya başlayınca “Oğlum boş durma” dedim. Bir akşam yemekte buluştuğumuz dostların tamamı kedilerinden söz etmeye başlayınca hikaye geldi, beni buldu! Yazım süreci öyle hızlı akıyordu ki, bir an şüpheye düştüm “ben mi kitabı yazıyorum, yoksa kitap kendini mi yazdırıyor” diye. Üstelik mizah romanı gibi ciddi bir şey yazıyorsun, sana eğlenceli gelen bir şey insanlara nasıl gelecek? Fikrini aldığım dürüst dostlarım sayesinde, neredeyse bir ay geçmeden bitirmeyi başardım.
Kitap yazmak sizin için nasıl bir tutku?
Çok severek yaptığım için bana eğlenceli geliyor. Son üç yılda üç kitap, bir albüm, beş single yayınladım. Önümüzdeki ay çıkarmayı planladığımız bir albüm var. Onun dışında 2022 yılına yetiştirmeye çalıştığım on senfonik şarkıdan oluşan Kurtuluş Savaşı Destanı var. Üzerinde çalıştığım kayıp masallar kitabı var. Dışarıdan bakınca “vaayy helal olsun bana” desem de içimdeki ses “Hadi oğlum yeterince tembellik yaptın, biraz çalış” diyor. Müzik, yaygın olabilmek için harika bir yöntem olsa da yazmak, kendime duyduğum sevgi ve saygıyı arttırıyor.
Hobileriniz arasında neler var?
Kesinlikle yemek yapmak diyebilirim. Hatta ilk romanım “İsyan”ın içinde bana ait yemek tarifleri bile var…
Sarıyer deyince aklınıza ne gelir? Okurlarımıza bir mesajınız var mıdır?
Sarıyer deyince aklıma İstinye’den, Yeniköy’’deki balıkçıya kadar uzanan sahilde esnaflarla şakalaşmak, konuşmak, Bahar Restoran’da tavuk suyu çorba içmek, Yeniköy Balıkçısı Bülent’le pazarlık yaparak balık almak, Yeniköy fırınında bir dilim böreğin yanında limonlu çay içmek, Timothy’s de oturup içkisini yudumlayan güzel kadınlar, yakışıklı beyler; ulu çınar ağaçlarının yavaş yavaş yere süzülen yapraklarını seyretmek ve Cafe Sadık’ta İstanbul’un en güzel sucuklu tostunu yemek geliyor. Bence Sarıyer demek, anlatacak en güzel hikayenin içinde yaşamak demek. Belki bir gün İstinye’den Yeniköy’e yürürken selamlaşmak dileğiyle…