Mehmet Özkaya: “Müzik güzel duyguları ortaya çıkarır”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türk müziğine çağdaş bir yorum getirerek eserler üreten ses sanatçısı Mehmet Özkaya, müziğe dair duygu ve düşüncelerini anlattı.

Mehmet Özkaya Akademi Stüdyo’nun kapılarını Sarıyer Gazetesi’ne açan Özkaya, “Müzik yaşayan bir olgudur ve çağını yansıtır. Çünkü yaptığınız müzikte o dönemin tınısı, ritmi, mantığı ve yaşanmışlığı vardır. Müzik insandaki güzel duyguları açığa çıkaran bir unsurdur. Dolayısıyla her insanın müziğin içinde olması çok önemlidir. Hayat müziğin ta kendisidir derler, ben de bu düşünceye katılıyorum” diye konuştu.

Mehmet Özkaya bir sanatçı olarak kendisini nasıl anlatır?

Öncelikle hoş geldiniz. Sizi Akademi Stüdyo’mda ağırlamaktan duyduğum mutluluğu ifade etmek isterim. Şahsınızda Sarıyer Gazetesi sahibine ve tüm çalışanlarına böylesine güzel ve renkli bir gazete ortaya çıkardıkları için sonsuz teşekkürler. Elerinize emeklerinize sağlık. Sanatçı olunmaz sanatçı doğulur derler ya sanırım ben de sanatçı ruhu ile doğanlardanım.

Bu ruhla çalışan ve üreten, ürettikçe daha çok üretmek isteyen… Henüz ilkokuldayken bu yeteneğim sene sonu gösterilerinin gözde öğrencisi yapmıştı beni. Evde ağabeyimin müzik aletlerini çalmayı kendi kendime öğrendim. Türk Müziği’nde ilk bestemi henüz 17 yaşındayken yaptım ve bu bestem daha sonraki yıllarda TRT repertuarına girdi. TRT Ankara Radyosu sanatçılarından Metin Everes, Yılmaz Pakalınlar, Feruzan Esmergül ve Doğan Koçer’den dersler alarak müzik yolunda profesyonel adımlarımı atmaya başladım. TRT Ankara Radyosu ve sonrasında İstanbul Radyosu olamak üzere 28 yıl TRT’de ses sanatçısı olarak çalıştım.

Bu çalışma yıllarım benim için okul gibiydi. Ses sanatçısı olarak başladığım sanat hayatımı gittikçe zenginleştiriyordum. 17 sene TRT Çocuk Korosu, 8 yıl da TRT Gençlik Korosu şefliği yaptım. Radyoda ve televizyonda çeşitli müzik programları hazırladım. Bu arada yeni beste çalışmaları yaptım. Bu besteler 2 ayrı yarışmada 1.lik ve ilk 10. sırada yer aldı. Özel korolarda şeflik yaptım. Üç albüm çalışmam oldu.

İlk albümüm, İTÜ’de Mustafa Gediktaş anısına yapılan özel bir konserimin kayıtlarından oluşturduğum “Senfonik Türk Müziği Konseri” albümüydü. Üç yıl sonra aynı amaçla verilen konserden aldığımız kayıtlardan ikinci albümüm “Çağdaş Türk Müziği Orkestrası” albümümü çıkardım. 3. çıkan“Aşk mevsimi” albümüm ise tarzımı tam olarak yansıttığım, çoğunluğu kendi bestelerimden oluşan bir stüdyo çalışmasıdır. Bu arada Haliç Üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı’nda yüksek lisans yaptım.

Amatör Türk Müziği koroları üzerine Yüksek Lisans Tezi verdim. Nihayetinde uzun yıllardır müziğe gönül vermiş, aldığı eğitimlerden sonra Türk Müziği’ne hizmet etmiş, besteleriyle dereceler almış ve Çağdaş Türk Müziği konusunda çalışmalarını sürdüren, paylaşmayı seven, sevgi odaklı birisi olarak düşünürüm kendimi…

Bu arada müzik alanında kendi çalışmalarımı özgürce sürdürebilmek için TRT’den erken emekli oldum. Mehmet Özkaya Akademi Stüdyo’yu kurdum ve çalışmalarımı artık burada sürdürüyorum.

Mehmet Özkaya Akademi Stüdyo’da neler yapıyorsunuz?

Mehmet Özkaya Akademi Stüdyo aslında benim müzik alanında uzun yıllardır yaptığım çalışmaların bir özeti. Burada hem dersler veriliyor hem de içinde kayıt yapılan stüdyomuz var. Müzik adına projeler oluşturuyoruz. Yolu müzikten geçenlerin buluşma noktası aslında. Pandemi öncesi workshoplar yapıyorduk.

Yüz yüze derslerimiz oluyordu. Şu anda online olarak devam eden derslerimizin yanı sıra kontrollü yüz yüze yaptığımız dersler de oluyor.  Şan derslerini genellikle ben veriyorum. Ayrıca alanında uzman eğitmenlerimiz de keman, kanun, piyano, gitar, ud ve çeşitli enstrüman dersleri veriyorlar. Bunun yanı sıra stüdyomuzda kayıtlar yapılmaktadır. Yukarıda da kısaca bahsettiğim gibi 20 yıldır amatör Türk Müziği Korolarını çalıştırmaktayım.

İlk koro çalışmama Ankara’da Çankaya Üniversitesi Türk Müziği Korosunu kurarak başladım. İstanbul’a geldikten sonra Örnekal Musiki Topluluğu, Galatasaray Sultani Koroyu, halen Boğaziçi Üniversitesi Korosu, Halk Bankası Korosu, Fenerbahçe Gönüllü Evi Korosu, Mehmet Özkaya Korosu ve Şehri İstanbul Korosu’nu çalıştırıyorum. Bir de Hamburg’ta açtığımız bir grubumuz var. Amatör sanatçılarla çalışıyoruz ancak koroların içinden çok başarılı öğrenciler çıkabiliyor.

Pandemi süresince koro eğitimlerini de online veriyorum. Yurt içinde ve yurt dışında muhteşem konserler verdik umarım normal hayatımıza dönerek tekrar konserlerimizi verebiliriz.

Yıllardır yaptığınız birikimleri şimdi öğretmek için kullanıyorsunuz. Sizin için nasıl bir duygu?

Gerçekten işin en keyifli ve en tatmin edici kısmı da orası bence… Yıllardır edindiğiniz tecrübeyi paylaşmak, en doğruyu aktarmaya çalışmak ve katkıda bulunabilmek çok güzel bir duygu. Eğer ufacık bir iz bırakabiliyorsanız bu en büyük servettir. Şöyle bir anımı aktarayım; Kadıköy’de bir ses yarışması düzenleniyordu.

Final gecesine jüri üyesi olarak davet edilmiştim. Birkaç elemeden geçerek ilk on’a girenlerin arasından dereceler belirlenecekti. Finale kalan yarışmacılardan birinin yıllar öncesinden TRT Çocuk Korosu’ndan öğrencim olduğunu gördüğümde çok duygulandım. Gecenin sonunda yarışmanın birincisi olduğunda ise yaşadığım mutluluğu anlatamam. Öğrencim o gece büyük bir gurur yaşattı bana.

Eğitimini almak için en çok hangi enstrümana ilgi oluyor?

Piyano, kanun, keman ve gitar çok ilgi görse de nerdeyse her enstrüman için talep alabiliyoruz.

Peki, duygular notalara dökülürken sizce şarkılarda bir sevdayı en güzel hangi enstrüman anlatıyor?

Tınısı gönlünüze dokunan her enstrüman anlatabilir… Ayrıca hangi enstrümana ilgi duyuyorsanız o size çok daha duygulu gelir. Bizim geleneksel müziğimiz komalı sistemdir. Batı müziği 12 eşit parçaya bölünmüş seslerden oluşurken, Türk müziği 24 eşit olmayan parçaya bölünmüş seslerden oluşur.

Komalar küçük ses aralıklarını ifade eder. Ses aralıkları küçüldükçe duyguyu daha çok hissedersiniz. Bir de çalanın maharetine göre de çok farklı duygular yaşayabilir insan. Türk müziğinin piyanosu Tambur’dur derler. Keman ve klarnet ise daha sonra Türk müziğine giren enstrümanlardır. Sonuçta hepsinin bıraktığı lezzet farklı…

Sanatta yeteneğin keşfi sizce genelde nasıl oluyor?

Allah vergisi yani doğuştan gelen bir yetenek oluyor. Ondan sonraki süreçte o yeteneğini eğitimle pekiştirirlerse iyi yerlere geliyor öğrenciler. Ama bu demek değildir ki ‘benim yeteneğim yok, hiçbir şey yapamam’… Eğer isterse herkes sesini doğru kullanmayı öğrenebilir ve eğer isterse herkes bir enstrüman çalabilir. Öğretmenlere de bir çağrım olacak.

Lütfen, parmakları küçük diye ‘sen piyano çalamazsın’ diyerek insanları müzikten soğutmayın. Piyano ya da kemana uygun değilse başka bir enstrümana uygundur. Herkesi müziğe katalım. Önemli olan müziğin içinde olmaktır.  Müzik insandaki güzel duyguları açığa çıkaran bir unsurdur. Dolayısıyla her insanın müziğin içinde olması çok önemlidir. Gençlerin özellikle müziğe yönlendirilmesi başarıları açısından da önemlidir. ‘Hayat aslında bir müzik’ derler.

Ben de o cümleye katılıyorum. Müzik oluşması için iki unsuru vardır. Ses ve ritim. Hayat da öyle… Her şeyin bir ritmi var. Dünyanın dönme hızı 1 saniye şaşmıyor, kalbin bir ritmi, insanın bir ritmi ve hayatın bir ritmi var. Aslında hayatını melodilerle zenginleştirmek de insanın kendi elindedir. İnsanlar günlük yaşamını sürdürürken genellikle stres yaşıyorlar. Yaşadıkları stres altında sürekli şarj oluyorlar.  En etkili deşarj yöntemi müziktir. Anadolu’da kadınlar bir acı yaşadıklarında içgüdüsel olarak elleriyle göğüslerine vurur haykırırlar. Bu bir deşarj yöntemidir aslında. Timüs bezinin harekete geçirilmesidir.

Timüs bezi harekete geçtiğinde vücut mutluluk hormonları salgılar bu da direnci artırır ve bağışıklık sistemini aktive eder. Derin derin nefes alıp şarkı söylediğinizde aynı etkiyi hissedebilirsiniz. Bence bir enstrüman çalmak ya da şarkı söylemek insanın müthiş bir şekilde deşarj olmasını sağlar.

Pandemi sürecinde neler yapıyorsunuz?

Pandemi sürecinde de çalışmalarımıza hiç ara vermedik. Çünkü yalnız yaşayan ve sosyalleşmeye ihtiyacı olan insanlar var. Bir insanın sosyalleşme ihtiyacını elinden alırsanız çok büyük bir boşluk olur. O nedenle biz haftada bir online müzik çalışmaları yapıyoruz. Pandemi dolayısıyla gelemeyen insanlarla şimdi çeşitli programlarla online bağlanarak bir aradayız. Hatta bu süreçte sesini hiç duymadığım koristlerin sesini duyma imkanım da oldu. Sanırım şarkı söylerken kendi evlerinde olmalarından dolayı kendilerini daha rahat hissediyorlar. Her şeyin olumlu tarafından almak lazım.

Türk Müziği’nin gelecek nesillere aktarılması için neler yapılmalıdır?

Müzik yaşayan bir olgudur ve çağını yansıtır. Çünkü yaptığınız müzikte o dönemin ritmi, mantığı, yaşanmışlığı ve olayları vardır. 50 yıl önce yapılan müzikle şu anda yapılan müziğin teknik ve müzikal açıdan ne kadar farklı olduğunu görürüz. ‘Yeşilçam müzikleri’ ya da 60’lı 70’li yılların Pop şarkılarını dinlediğimizde o dönemi yansıtan bir çok figür gözümüzün önüne gelir ve bizi o döneme götürür.

Ama 50-60 yıl sonra dönüp baktığımızda bu dönemi yansıtan müzikalitesi yüksek örneklerin maalesef tatmin edici düzeyde olmadığını düşünüyorum. Sanatın her dalında olması gerektiği gibi müziğe de daha çok ağırlık vermemiz gerekiyor. Müzik gönüle hitap eder, insanları birleştirir, birlikte söylenen şarkılar türküler gönül birliği oluşturur. Türk müziğinin dünyada etkili, daha çok dinlenilir olması için çok nitelikli, üzerinde uzun süre çalışılan projelerle tanıtılması gerekiyor.

Müzik tarihimizdeki eşsiz eserlerimizin hem otantik hem de farklı versiyonlarıyla dünyaya anlatılması gerekiyor. Ata’mızın dediği gibi “Türk musikisini milletlerarası bir sanat haline getirelim.” Şiir ve beste yarışmalarının yapılması, yeni ve kalıcı eserlerin üretilmesi ve bunun bir devlet politikası haline getirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Dünyada Türk müziğine ilginin artması ülkemize karşı oluşan önyargıları ve bakış açılarını olumlu yönde etkileyeceğine inanıyorum.

Gelecek projeleriniz arasında neler var?

Yeni bir senfonik albüm çalışması var. Senfonik orkestralarla birlikte Türk müziği yapacağız. Yeni bestelerden oluşan birkaç albüm düşünüyorum. Çok fazla anlatmayayım ki sürpriz olsun.

Sarıyer deyince aklınıza neler gelir?

İstanbul’u en çok Sarıyer ile sevdim diyebilirim. Eşimin ailesinin Rumeli Kavağı’nda 200 yıllık bahçeli ve çok güzel bir evleri var. O evin dokusunu çok severim. Ankara’dan İstanbul’a ilk geldiğimde de Sinpaş Konutları’nda oturdum. Çok sevdiğim ve yaşamak istediğim bir semttir Sarıyer.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.