Çilem Duman: “Müziğe aşık bir insanım”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Henüz 7 yaşındayken ailesinin keşfettiği yeteneğiyle müzik yaşamına ilk adımını atan ve o günden bu yana adından söz ettiren çalışmalar yapan Çilem Duman, Sarıyer Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

‘Ne Demek Lazım’, ‘Sinerji’, ‘Yıllar Affetmez’, ‘Yaralı Kalbim’ ve en son olarak ‘İki Bilet’ şarkılarıyla müzikseverlerin beğenisini kazanan Duman, “İyi ki müzisyen olmuşum ve iyi ki hayatımda müzik var. İnsanları şaşırtmak önemlidir. Şaşırtmak da yeteneklerini sergilemekle olur. Başarı aslında hırstan değil azimden gelir ve kendinin farkında olmaktan geçer” dedi.

Kendinizi nasıl anlatırsınız?

Ben her şeyden önce müziğe aşık bir insanım… Benim aşkım, dünyam ve hayatım müzik! İyi ki müzisyen olmuşum ve iyi ki hayatımda müzik var. 7 yaşından itibaren klasik piyano bale ve mandolin eğitimiyle başladım. Ve Sivas’ta!

Müziğe olan ilginiz sizi gelip nereden buldu?

Çocukluktan bu yana zaten o topraklarda bir kültür kokteyli var. Aşık Veysel’in, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ve hemen yanımızda Konya’da Mevlana’nın olduğu bir memleketten bahsediyoruz. Sanıyorum o da benim ruhuma işlemiş…

Nasıl bir çocukluk yaşadınız?

Ailemde en büyük destekçilerim annem ve babamdır. Yeteneklerimi çok doğru değerlendirdiler. Çünkü ben kabına sığmayan bir çocuktum! Zeka seviyesi olarak da çok yüksektim. Muhakkak beni oyalayacak bir şeyler lazımdı… Televizyonun başından ayrılmıyor ve ekranda nasıl şarkı söylüyorlar izliyordum. Bir tiyatroda oynar gibi taklitler yapıyordum. Piyano serüvenim ise kalorifer peteklerinde piyano çalmaya çalışmakla başladı! Evde sürekli şarkı söyleyen, dans eden ve taklitler yapan bu çocuğa ailem “eğitim vermek gerekli” diyerek geleceğime ilk adımlarımı atmamı sağladılar.

Yeteneğinizin keşfi sanırım hiç zor olmadı…

Sivas’ta Behrampaşa Ortaokulu’ndayken sevgili müzik hocam Berrin Özdemir bende farklı özellikler fark etti ve ‘sen sopranosun’ dedi! ‘Soprano’ olmak ne demek acaba diye düşündüm. Çok küçük yaşta klasik batı müziği eğitimiyle başladığım için ister istemez o tarzda devam ediyordum. Şan eğitimime ise çok küçük yaşta başlamıştım. Türkü seven insanların karşısında çıkıp opera şarkısı yorumlayan bir çocuk! Herkes bana uzaydan gelmişim gibi bakıyordu. Hiç unutmuyorum ‘benim müziğimi anlamıyorlar’ diyerek ağlamıştım. Bunun üzerine öğretmenim de bana, “sen o kadar farklı şeyler yapacaksın ki, ben her seferinde seninle övüneceğim. Sen şimdi anlamıyorlar dediğin müziği ve tarzını herkese anlatacaksın” demişti. Müzik yaşamımda zamanla herkesin aynı şeyleri yaptığını görünce “evet, ben farklı bir şeyler yapmalıyım” dedim.

İki sınavı da başarıyla geçip, çok istediğini tercih edebilmek herkese kısmet olur mu?

Sanırım pek fazla olmuyor. Ben TRT’nin spikerlik sınavlarını ve İzmir Güzel Sanatlar Lisesi yan flüt bölümünü kazandım. Tabi çok iyi bir puanlar da alınca tercihte ikisi arasında kaldım. “TRT’de ben bir gün proje yaparım” dedim ve müzisyen olmaya karar verdim! Türkiye’nin ilk flüt hocalarından eğitim alarak mezun oldum.

Sahne hayatıyla nasıl tanıştınız?

Daha sonra Buca Eğitim Fakültesi Şan bölümü müzik öğretmenliğini bitirdim. 16-17 yaşlarında ise bende tekrardan sahne merakı başladı. Çok farklı lisanlarda eserler seslendiriyordum. Bu süreçte çok uğraştım ve “sahnede de olmam lazım” dedim. Sahneye ilk başladığım yer İstanbul’da Silivri’de oldu. Ailemin özel izniyle, o dönem Filipinli bir orkestrayla sahne almaya başladım.

Uluslararası bir sanatçı olma hedefiniz nasıl oluştu?

Opera sanatçısı olmuştum ama “uluslararası bir sanatçı olmam ve kendimi tanıtmam” lazım dedim. Bunun için mücadeleme başladım. Sahneler ve programlar devam ediyordu… İzmir’de yaşamaya devam ediyor ve İstanbul’a gidip geliyordum.

Hıncal Uluç’un sizi kaleme aldığı köşe yazısının öyküsü nasıl şekillendi?

Çok talep alan bir sanatçı olmuştum. O dönemin en popüler otellerinden birisinde program yapıyorum. 2007’de Hıncal Uluç benim sahne aldığım otele gelmişti. Kendisi beni ilk keşfedenlerdendir. Hıncal beyin yanına gittim ve “merhabalar, ben Çilem Duman. Mümkünse sizi programıma bekliyorum” dedim. Bana şöyle bir baktı ve o an bana sadece “peki” dedi. Herkesle aramızda “acaba gelecek mi” diye konuşurken hakikaten geldi. O gün o kadar güzel bir programdı ki çok neşeliydik. Ben en güzel şarkılarımı söylüyorum. Sahnenin sonunda ne dedi biliyor musunuz? “Çok cici bir kız benden rica etti diye 2 şarkı dinlemek için geldim. Sahne bitti gidiyorum. Daha söylesen sabaha kadar seni dinlerim” dedi. İnanamadım! Gazete köşe yazısında yazdığı zaman dikkat çekiyordu. Hıncal Uluç’un yazısı çok okunmuş olacak ki ondan sonra aklınıza gelebilecek tüm ünlü isimler beni dinlemeye geldiler. Bir anda Çilem Duman dinlemeye gelen insanlar…

İzmir’in neşeli seslerindendiniz… Peki, İstanbul’a yolculuğu nasıl başladı?

Artık İzmir’de kalıp bir şeyleri yapmak kolay olmamaya başlamıştı. Gidip geliyor, programlar yapıyor ve İstanbul’da da varlığımı hissettiriyordum. İzmir’i çok seven bir insandım ama artık İstanbul’da yaşamam gerektiğine karar verdim. Çok büyük bir mücadeleydi bunu biliyordum ama ben başaracağımı da biliyordum. Öyle de oldu… İstanbul’a gelir gelmez o dönemin ünlü mekanlarında sahne almaya başladım. Bana “İzmir’de mis gibi hayatın var, İstanbul’da başaramazsın” dediler… Bunu söyleyenlere karşı kendimi hep daha ileriye ittim.

Birçok ülke temsilinde de yer aldınız değil mi?

Evet, bu süreçte ülke temsillerim başladı. Sevgili Mine Mucur ile tanıştık. “Aşk Gitmez Benden” adlı eseri canlı yayında yorumlayacak bir sese ihtiyaç var” dedi. Bu eseri Figen Çakmak, Garo Mafyan ve Selma Çuhacı gibi isimlerden oluşan çok değerli bir jürinin önünde seslendirdim. Bulgaristan’da ülkemizi temsil ederek ‘En Yetenekli Sanatçı’ ödülünü aldım. Varna Opera Binası’nın salonunda bir opera sanatçısı olarak ülkemi temsil ettim. Hem beste hem de şarkıcının yarıştığı o yarışmada herkes İngilizce şarkı söylüyordu. Ben inatla Türkçe şarkı söylemek istedim. Avrupa soundlarında Onno Tunç eseri, “Dokun Bana” şarkısını seslendirdim. Arada Bulgarca da söyleyerek jest yaptım. Türkçe şarkı söyleyerek mücadelemizi verdik ve ödül alarak ülkemize döndük. Bosna-Hersek kültür elçiliği projesinde tüm büyük elçilerin önünde özel bir konser verdim. Orada televizyon programlarına konuk olarak Türk ve Bosna-Hersek birliğini tanıttım. Kardeş bağlarımızı bir araya getirdik. Buraya gelince oradaki savaşın izlerini taşıyan köşe yazıları yazdım.

Kendinizi en iyi ifade edebildiğiniz müzik türü ne oldu?

Opera söylemeyi çok seviyorum. Neden opera eseri, çünkü benim özümün eğitimi opera… Bunun yanı sıra caz eğitimim de var. Yeni soundların bir araya geldiği dünya müzikleri sanatçısı benim için çok doğru olur. Çünkü Türkiye ile sınırlı kalmıyorum. Bu ülkenin popüler müziğine de sesim ve yorumum uyduğu sürece adım atan bir müzisyenim…

Peki, bir opera albümü yapmayı düşünüyor musunuz?

Gerçekten böyle bir albüm yapmak çok istiyorum. Ama şu anda “Çilem Duman” için müziğini tam anlamıyla oturtma süreci var. Bu süreci çok iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Bu anlamda da kendimi doğru tanıtmak istiyorum.

Bilmediğimiz yönüyle pop müzik nedir?

Pop müzik yani aslında ‘popüler’ dediğimiz müzik günümüz soundlarıdır. Dolayısıyla o dönemin popüler olan müziği eğer arabesk ise o pop müziktir. O ülkenin popüler müziğidir. Birçok insan pop müziği sadece Batı soundlarda yapılan şarkı olarak düşünüyor. Hayır, değil… Eskiden hafif Batı müziği sanatçısı denilirdi. Sonra pop dediler ve hepsi birbirine girdi.

Çilem Duman’ı dinleyenler sizi en çok hangi şarkınızla tanır?

“Ne Demek Lazım” ile başladım. O şarkı single bir albümdü ve tüm dijital platformlarda yer aldı. Daha sonra 2017 yılında tam bir pop müzik olan “Sinerji” şarkımla çok tanındım. Ardından “Aklın Yolu” geldi. Fakat sonra sevgili Ahmet Selçuk İlkan’ın eseri olan ve Bergen’i de 2019 yılında tekrardan anacağımız “Yıllar Affetmez” şarkısını ilk yorumlayan sanatçı oldum. Bu şarkıyla bütün radyolara giriş yaptım. Bu benim için çok özel bir proje oldu. Daha sonra başka isimler de daha çok duyurduğunu söylese de dikkat çekilmesine ben sebep oldum.

Bazı insanlar ‘sanat’ için doğar… Sizde de anlattıklarınızdan onu gördüm. Peki, başarılı olabilmek için neler yaptınız?

Bir kere vazgeçmeyeceksin! Senin için de söylüyorum, sen de mesleğine aşıksın… Vazgeçmemenin yanında sürekli kendini geliştirmek gerekiyor. Kalbin yumuşacık kalmalı ama kendin demir gibi olmalısın. Tabi ki hayat birçok hikayenin birleşiminden ibaret ama sağlam kalmalısın, seni hiçbir şey yıkmamalı! Çok güçlü olman gerekiyor. Çünkü mücadele büyük! Özellikle günümüzde Türkiye’de ‘sanatını’ anlatabilmek, ‘müziğini’ anlatabilmek çok zor! Benim aynı zamanda eğitimci yönüm de var. Eğitimci kimliğimle yeni yetenekler de yetiştiriyorum. Dolayısıyla okulunu bitirip kemanı çok iyi çalamayanın yanında harika keman çalan alaylı müzisyen arkadaşımla da karşılaştım. Kişi kendisini geliştirmeli ve kendisinin farkında olmalıdır. Kendisinin neyi ne kadar yapabileceğinin farkında olur ve ona göre projelere adım atarsa başarı geliyor. Ancak genellikle birbirine karıştırılsa da başarı ve popülerlik kavramı iki farklı algıdır. Başarı aslında hırstan değil azimden gelir ve kendinin farkında olmaktan geçer… Tabi doğru yerde susmasını ve konuşmasını bilmek gerekiyor.

Yeni albüm hazırlıklarınız var mı?

4-5 şarkıdan oluşan bir opera albümü yapacağım o ayrı çalışma olacak. Ama öncesinde maxi single gibi bir albüm gibi düşünüyorum. Bir Azeri bir İtalyanca eserin yer alacağı bir proje olacak. Bu benim müzikal anlamda doyum noktamda yapacağım bir iş olacak.

Operayı anlatmak için çabalarınız neler oluyor?

Geçtiğimiz günlerde “Yılın En İyi Çıkış Yapan Pop Sanatçısı” ödülünü aldığım gecede sahneye çıkınca canlı canlı opera söyledim. Çok dikkat çekti! İnsanları şaşırtmak önemlidir. Şaşırtmak da yeteneklerini sergilemekle olur. O yaptığınla aslında sen farkını ortaya koyuyorsun…

Pop sanatçısı ödülü alıp da opera şarkı seslendirmek de herkese nasip olmaz değil mi?

Evet, ben yeteneklerimi doğru anlatmaya çalışıyorum.

Keşfedilen yetenekler nasıl ilerletilmeli?

Ben eğitimci olduğum için yetenekli birçok müzisyen arkadaşımın yanında oluyorum. Ayrıca vokal koçluğu, şan hocalığı ve süpervizörlük yapıyorum. Motivasyon hocalığı da yapıyorum. Çünkü ben hep zorlukları aşarak yol aldım ama Allah da bana hep zorlukların içinde kolaylıkları verdi. Zor olanı başarmamı sağladı ve bu çok farklı bir ayrıntıdır. Ben paylaşmayı seven bir insanım ve fikirlerimi de her zaman söylerim. Fikirlerimi dinlemeye karar veren insanların çoğu çok iyi yerlerde. Hiç kimseye “asla” yapamazsın demiyorum! Çünkü insanların heveslerini ve yaptıklarını egolarınla yıkmak o kadar kolay bir şey ki… “Bunu yaparsan daha güzel olur” diyerek onu motive etmek varken, “sen bunu yapma bence yapamazsın” demek onu yıkmaktır. O senin kişisel egonu gösterir. Ben elimden geldiğince çok mütevazı bir hayat yürütmeye çalışıyorum. İşime kendisini adamış birisiyim…

Şu sıralar neler yapıyorsunuz?

“İki Bilet” şarkısının ardından şu sıralar yeni projelerime hazırlanıyorum.

İki bilet nasıl yankı buldu?

Bu projeyi yeni yetenek bir genç olan Güneş Kerpiççi ile yaptık. Söz-müzik Güneş Kerpiççi’ye ait. Süpervizörlüğü ve klip yönetmenliği bana ait. Trap sound bir proje oldu ve çok beğenildi. Çok güzel dinleyicilere ve kitlelere ulaştık. 2023’te de inşallah milli ve özel bir projeyle dinleyiciyle buluşacağız.

Sarıyer deyince aklınıza neler geliyor?

O güzel sahiliniz aklıma geliyor. Sarıyer’de yürüyüş yapmayı, Tarabya Oteli’nde beş çayını içmeyi çok seviyorum. Sarıyer çok özel bir yer ve güzel insanlar var. Nefes aldığımız yerlerden bir tanesidir. Sarıyer’de belediye başkanı ve ekibi tarafından çok güzel çalışmalar yapılıyor. Herkes tarafından çok emek verildiğini görüyorum. İnşallah bu güzel etkinliklerin birisinde de olmak isterim. Sarıyer, İstanbul’un incilerinden bir tanesidir. Tüm Sarıyer Gazetesi ailesine de senin nezdinde teşekkür ediyorum. Yetenekli bir genç gazetecisin, yolun açık olsun…

Çok teşekkür ederim…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.