Ebru Gökçeler

Oluruna bıraktım hayatı

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hayatı oluruna bırakmayı  öğrendim sonunda.İpin ucunu tamamen bırakmış olmasam da, gevşek tutmayı başardım sonunda.Hayat zaten biz ne kadar kontrol etmeye çalışsak da, kendi yolunda gitme konusunda ısrarcı.Üstelik müdahele etmemize de pek tahammülü olmadığını kendi adıma defalarca gördüm.Asla yapmam dediğim herşeyi tertemiz yaptım, ben olsam böyle olmazdı dediğim her hikaye,benle tam da öyle oldu.Şaşmaz dediklerim şaştı,gitmez dediklerim gitti,kötü bildiklerim iyi,doğru bildiklerim yanlış çıktı.Anlayacağınız elimde sımsıkı tutmaya çalıştığım ipler ne zaman ki ellerimi kesmeye başladı,ben de o ipleri gevşetmeyi denedim.

İpleri verdim eline,bıraktım oluuruna hayatı.Akışa müdahale etmek yerine var olan akışı kabullendim.O akışın içinde kendime rahat edeceğim bir yer bulmanın çok daha kolay ve stresten uzak olduğunu farkettim.

Hayatla inatlaşmaya son verdim dedim ya.Ona bıraktım ipleri artık, ellerimi kesmesine izin vermiyorum.Ama konu benim hayat enerjimle ilgili olunca , orda dur bakalım diyorum.Enerjim söz konusu olunca oluruna değil oluruma bırakıyorum.Enerjimi yükseltmek için onun keyfini beklemek gibi bir lüksüm olduğunuda düşünmüyorum.

Kısa bir süreliğine de olsa ipleri alıveriyorum elime.Kimi zaman kulaklığımda bana eşlik eden en sevdiğim şarkılarla yaptığım kısa yürüyüşler,kimi zaman kollarımı sıvayıp giriştiğim dip bucak ev temizliği,kimi zaman da ayna karşısında saatlerce yaptığım cilt bakım rutinlerim.

Düşen o hayat enerjimi yükseltmeye ne iyi gelir,onu da deneme yanılma yoluyla bulmaya çalışıyorum.Bazen enerjim öyle bir dibe vuruyor ki, arabamla Edirne’den Ardahan’a uzun yol yapsam ancak yükselir gibi geliyor.Ama bir yolunu buluyorum öyle ya da böyle.Sokak kedileriyle vakit geçiriyorum kimi zaman,yaş mama partisi veriyorum onlara.Onların karnını doyururken, ben ruhumu doyuruyorum onları izleyerek.Bazen de mutfağa girip en sevdiğim çikolatalı kurabiyemi yapıyorum kendime.Kimi zaman da sadece gökyüzüne bakıyorum öylece, şükrediyorum  sahip olduğum ne var ne yok herşeye.O düşen enerjimi yükseltmek için her yolu deniyorum anlayacağınız.

Giden enerjimi geri getirmeyi başardığımda, kaldığım yerden devam yaşamaya.

Hayatla inatlaşmadan,akışın içinde yerimi alarak,iplerin ellerimi kesmesine izin vermeden…

KIRMIZI BAYRAM AYAKKABILARIM 

Sanırım ilkokul birinci sınıfı bitirmiştim o yaz.Bayram tatilinde yine çok sevdiğim anneannem ve dedemlere gelmiştik.O bayram çift harçlık alacaktım.Hem karne parası hem bayram harçlığı.Üstelik hem anneannem hem dedem ayrı ayrı verecekti.Babam da bayram için bana kırmızı rugan bir bayram ayakkabısı almıştı.Üç gündür o ayakkabıyı koyacak yer bulamamıştım.Hiçbir yer ayakkabının güzelliğine layık değildi benim gözümde.Utanmasam salondaki büfenin başköşesine oturtacaktım canım kırmızı rugan ayakkabılarımı.Kırmızı kiraz desenleri olan bayram  elbisemi giyip  bir de kiraz tokalarımı saçıma taktık mı tam bayram kızı olacaktım.

Arefe günü telaş başlamıştı evde.Teyzemler mutfakta bayram için yaprak sarıyorlar,anneannem torunlarına sütlaç yapıyor,erkekler de bayramda ikram etmek için şeker çikolata almaya alışverişe gitmişti.Ben ve kuzenlerim de bayram da el öpüp toplayacağımız bayram harçlıklarımızı eksik matematiğimizle hesaplamaya çalışıyorduk.

Dedem her bayram eve kasayla Uludag gazoz alırdı bizim için.Sanırım bu yüzden her gazoz içtiğim de burnuma anneannemlerin evinin o gül kokusu gelir.

Bayram sabahını zor ederdik kuzenlerle.Sanki dünyanın en uzun gecesi bayram sabahına uyanılan geceydi.Sabah kızarmış ekmek kokusuna uyanırdık.Anneannem  ekmek kızartırdı bayram sabahları, bizim için yaptığı çilek reçellerini üstüne sürüp yememiz için.Bayram kahvaltısında bir kuş sütü eksik ederdi annanem ve dedem, torunları ve evlatları için.Hep beraber kahvaltı masasında toplanırdık tüm aile.Biz çocuklar biran önce kahvaltımızı bitirip bayramlıklarımızı giymek için adete yarışırdık masada.

Tek derdimiz el öpme faslına biran önce geçmekti.Küçük ceplerimiz parayla dolacak diye sabırsızlanırdık.Akşama kadar paralarımızı ortaya döker sayar sayar dururduk.

Dedem bizi akşam olunca, bayramda kurulan lunapark alanına götürürdü.Dönme dolaplar,atlı karıncalar,çarpışan arabalar,pamuk şekerler..Doyasıya eglenirdik.Bizim zamanımızda bayramlar,yeni ayakkabı demek,lunapark demek,pamuk şekeri demekti.Tüm aileyle birarada olmak,sevgi dolu zamanlar demekti.

Ya şimdi? Bayramda dedesiyle lunaparka gidebilen kaç çocuk var.Bayram sabahı kahvalltısında aynı masa etrafında toplanan kaç aile,bayram harçlıklarını minik ellerine sığdırabilen kaç çocuk kaldı.

Bayram sabahına kadar bayramlıkları başucunda uyuyan çocuklardık biz.Komşu evleri kapı kapı gezip,el öpüp şeker toplayan,bütün bayramı sokakta ip atlayarak,saklambaç oynayarak geçiren çocuklardık..

Anlayacağınız bayram çocuklarıydık biz.Bayramın hakkını sonuna kadar veren,bayramdan hak ettiğimizi alan çocuklardık..

Artık ne bayramlar eski bayramlar,ne çocuklar eski çocuklar..Bayramlarda ,çocuklarda alacaklı birbirinden.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.