Usta sanatçı Ayla Algan: “Tiyatroyu sevin!”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Canlandırdığı onlarca karakterle 83 yıllık yaşamında izleyicilerin gönüllerine taht kuran usta tiyatro sanatçısı Ayla Algan, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ne özel Sarıyer Gazetesi’nin sorularını yanıtladı. Sanatı yaşamıyla adeta bütünleşen ve mesleğine verdiği emeklerle Türk tiyatrosuna adını altın harflerle yazdıran, yönetmen, şarkıcı ve eğitmen yönleriyle de öne çıkan Algan, yakında çıkacak olan kitabının müjdesini de verdi.

Başarısını meraklı ve inatçı olmasına bağlayan Ayla Algan; “Tiyatroyu çok seviyorum, senaryoyu ve dizileri de çok sever oldum. Çünkü seyircim onları çok seyrediyor. Hele şimdi tiyatroya gidemiyorlar, dizi seyrediyorlar. Hep dizilerde iyi insan olmaya çalıştım. Onlara örnek olmak için. O yüzden halk beni çok seviyor” dedi.

Merhaba, nasılsınız…

Merhaba, çok iyiyim, teşekkür ederim.

Pandemi sürecinde yaşam nasıl geçiyor? Yeni normallere alışabildiniz mi?

Bütün dünya, şunu öğrendi; paranın geçersiz olduğunu. Doğaya daha yakın olmamızı, sevmemizi öğretti. İyi beslenirsek, korunursak ve temizliğe önem verirsek bu hastalıkla baş ederiz. Bazı kimselerin daha çok düşünmeye, daha çok yazmaya, daha çok öğretmeye ve insanın kıymetli bir varlık olduğuna inandırmaya yardımcı oldu. Normal üstü hallerde yapacağınız şey; yaratıcı olmak, yarattıklarınıza kıymet vermek. Bu zihniyet size ölümden korkmamayı ve ölümsüzlüğe götürür. Bu ara hayatınızda yaşam için olumlu şeyler bırakmaya bakın…

Şu sıralar yeni bir proje hazırlığınız var mı?

Verdiğim sinema derslerinde öğrencilerime, daha bilimsel şeyler öğretmeye çalışıyorum. İnsan varlığı üstünde daha çok duruyorum. Bunları müfredat halinde hazırladım, online derslerde sabitleşmiş çekimler bizim sinema eğitimimize çok yardımcı oldu. Sabitleşmiş bir şeyin üstünde konuşmak, daha yararlı bir iletişim getirdi.

Ayla Algan kendisini bize nasıl anlatır?

Hayatımda hep devrelerim oldu. Yakında yazdığım kitap çıkıyor. Oyunculuğumda daha çok okuduklarımı ve öğrendiklerimi yazıyorum. Her yaştaki öğrenim insan için çok kıymetlidir, benim için de. Tiyatroyu çok seviyorum, senaryoyu ve dizileri de çok sever oldum. Çünkü seyircim onları çok seyrediyor. Hele şimdi tiyatroya gidemiyorlar, dizi seyrediyorlar. Hep dizilerde iyi insan olmaya çalıştım. Onlara örnek olmak için. O yüzden halk beni çok seviyor. Hala sokaktaki kişilerin, Frankfurt’ta bile benim eski şarkılarımı hatırlatıyorlar bana… “Koca Öküz Gibi”, “Hamsi Balığı” gibi kadın özgürlüğü üzerine olan şarkılarımı.

Çocukluğunuzda hissettiğiniz yalnızlık duygusuyla şiirler yazmaya başlamışsınız… Şimdi de yazar mısınız?

Şimdi daha çok felsefeleri araştırıyorum. 18. ve 19. yüzyıldaki felsefeleri okuyorum. İyi oyuncu olmak için. Onların kaçta kaçını bilmesi gerekir oyuncu.

Başarınızı neye borçlusunuz?

Meraklı ve inatçı olmama. İnanmadığımı bile araştırıyorum.

Tiyatro sizin için ne anlam ifade ediyor?

Muhsin Ertuğrul hocamın söyledikleri geliyor aklıma, ‘tiyatro seyirci için bir psikanalizdir.’ Ruh doktoruna gitmiş kadar olursunuz. Eşim Beklan Algan tiyatro için, oyuncu insan, seyirci insan iletişiminde eğer oyuncu yaratıcısıysa, seyircisi de yaratıcı olur.

Tiyatroculuğun Türkiye’de bulunduğu nokta sizce yeterli bir yerde mi?

Dünyaya bakarsak, en çok ödenekli yani “memur oyuncu” en çok Türkiye’dedir. Devlet tiyatrosu ve bütün belediyelerin tiyatrosu var. Bu, dünyanın hiçbir yerinde yok. Evet Devlet tiyatroları var ama devletler tiyatro beslemek zorunda değillerdir. Dünyadaki belediyeler, bütün belediyelerin yöneticileri İstanbul’da bir kongrede buluştuk ve ben tercümanlık ediyordum. Bizim belediyenin 7-8-9 tiyatrosu var dediğimiz zaman şaşırdılar. Belediyenin işi ne tiyatroyla, sanatla dediler. Yani demek istiyorum ki; kurumsal olan belediyeler, Kültür Bakanlığı’na bağlı olan tiyatrolarında çalışanların, aylığı var, sigortası var. Dolayısıyla çocuklarına bırakacak bir şeyleri var. Halbuki eski orta oyunu oyuncuları, bir kavukları vardı. Diderot’a diyor ki; kendini sağlama alan, memur kılıklı oyuncular daha az yaratıcı oluyorlar. Çünkü ev almayı, çoluğunu, çocuğunun geleceğini düşünürler sadece. Halbuki orta oyunu gibi esnafın bir araya gelerek yaptığı oyunlar daha yaratıcıdır ve daha iyi teknikler üretirler.

Aşka inanır mısınız? Peki, sanat yaşamınız ve tiyatro açısından bakarsak bu aşkı nasıl tarif edersiniz?

Aşk’ın bir felsefesi vardır, sağlam bir felsefesi; Mevlana’dan başlar, Yunus Emre’ye gider… Yunus Emre’nin söylediği bir dizede; “Davi için gelmedim, Sevi için geldim.” “Dünyaya kavga için gelmedim, Aşk için geldim” der. Ben de kızımın adını ‘Sevi’ koydum. Hem aşk, hem barış demek. Kişisel aşklara gelince, eşimle 53 yıl geçirdim, hem rejisörümdü, hem onun sayesinde çok iyi oyuncu oldum ve ona çok aşıktım. Bu hem pratikte, hem teoride aşk oluyor. İnsanlara sormak lazım, hele şimdiki gençlere; “Sizin için aşk nedir?” Sanki sevişmeyi aşkla karıştırıyorlar…

Bir tiyatrocunun olmazsa olmazı nedir? Yetenek mi, çok çalışmak mı…

Çok çalışmak. Yetenek kendi bulduğu, hem akıl, hem bedenle bulduğu teorilerdir. Her oyuncunun bir tekniği vardır. Yetenek de o’dur.

Bir role hazırlanırken Ayla Algan neler yapar?

Bazen içten dışa, bazen de dıştan içeri çalışmaları yapıyoruz. Oyunculuk; Aristoteles’e bakılırsa, ‘bedenin de ruhu var’ diyor, ‘soğuk baş, sıcak kalp’ diyordu Amerika’daki hocam. Role göre çalışırım. Mesela; Fizikçiler’de kamburu onun bir manto giydim, kambur da koydum sırtıma. Dıştan içeri bir çalışma yaptım. Eşim rejisörümdü. Halbuki, Hamlet’in Ophelia’sı, bir de Hamlet rolüne hazırlanırken, ikisinde de iç ve psikolojik hareketler bulmaya çalıştım. Bu teknikler, yazılı oyuna göredir.
Kendinizi en iyi hangi rolde hissediyorsunuz? Hüzünlü mü yoksa biraz daha güldüren rollerde mi?
Hayatım boyunca, kara mizah dediğimiz black komediye inanmışımdır. Ama tiyatroda oynayamadım, dizilerde oynadım bu tür rolleri. Mesela: Aliye’de, Refiye karakteri (Refüj anne) rolünde bu yöntemi kullanabildim. Kelimeler de ekledim. “Nünüü” diyordum kızıma, “Höş höş” diyordum arada, kelime uyduruyordum. Bunu seyirci çok tuttu. Dizi de çok tuttu. Hele, Arap ülkelerinde gösterildiği için, orada gelen turistler ‘Refüj anneanne’ diyordu, şaşırıyordum.

Peki, şarkı söylemek sizin için nasıl bir tutkudur?

Çok sevdiğim, çünkü çocukluğumdan beri şarkı söylüyorum. Tiyatroda da müzikaller de oynadım. Üç kuruşluk operada Yıldız Kenter’le, Müşfik Kenter’le oynadım. Bir de Kuşlar’da, Zihni Rona, Hümeyra ile. Sesimi kullandım. Sonra Dünya birinciliğim var. Polonya’da, “Sopot Müzik Festivali”nde, 103 kişilik orkestra ile. Biraz Amerikalı’lara karşı, Kızılderililere yaptıkları, yemyeşil kırlarını Time Square. Broodway haline getirmelerine eleştiri yapıyordum. Bu yorum yarışmasıydı. Hatta beni sansüre koydular, “Time Square deme” dediler, ben de onun yerine “Cehennem” dedim. Sansüre girdim ve dünya birincisi oldum. You Tube’dan seyredebilirsiniz.

Tiyatroya adanmış bir yaşamınız var. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü için neler söylemek istersiniz?

27 Mart Tiyatro Günü bilhassa oyuncular için en güzel gündür. Tabi ki, tiyatro yazarları, rejisörleri için de. Ama niye oyuncular, tarih içine baktığımız zaman, oyuncular, şahitlik bile yapamıyorlardı. Çünkü yalan söylemeyi çok iyi bildikleri için! Ama şimdi vatandaşlıkları aldılar. Mega Star bile oldular ve sözlerine inanılıyor. Özellikle 27 Mart’ta. Mesajım: “Tiyatroyu Sevin!”

Genç yeteneklere tavsiyeleriniz neler olur?

Bir araya gelip grup kurduğunuz zaman inançlı olun ve çalışın.

Sarıyer deyince aklınıza neler gelir?

Van Gogh’un resimleri geliyor. Sarı renk, yazarlara da, ressamlara da esin olmuştur.  Sarı renk mutluluk veriyor. Bunlardan biri de Van Gogh’tur.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.