Tuğba Saraçlar: “Mikrofon aşkı hastalığına, ben de yakalandım!”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tuğba Saraçlar… Hepimiz onu radyolarımız başında enerjimizi yükselten ve günümüze keyif katan sesiyle dinlerken tanıdık. Evet, kendisi sevilen bir radyo programcısı ama bugünlere gelene kadar eğitimini aldığı sektöre gazetecilikten başlayıp, ardından televizyon haberciliğine geçerek de kendisini var edebilmiş bir isim… Şimdilerde müzik yaşamına güçlü bir giriş yaptığı “Çal Bi Şarkı” parçasıyla da onu keyifle dinliyoruz…

CRI Türk FM’de “Karışık Kaset” ve “Klinik” programlarını hazırlayıp sunan Saraçlar ile radyonun stüdyosunda bir araya geldik. Dinleyicilerini günün stresinden uzaklaştırmak için canlı yayında programını sunarken hem fotoğraflarını çektim ve hem de şarkı yayınladığı aralarda sohbet ettik. Meslek hayatında radyonun yerinin hep ayrı olduğunu söyleyen Tuğba Saraçlar; “Radyoya merakım ezeldendi. Dinleyici en güzel motivelerden biri… İşini severek yapan için zahmet keyfe dönüşebiliyor. “Mikrofon aşkı” hastalığına ben de yakalandım diyebilirim” diye konuştu.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Tuğba Saraçlar kendisini nasıl anlatır?

Tuğba Saraçlar, İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi (Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü) mezunu. Öğrencilik yıllarından bu yana sektörde deneyimleri olup radyo programcılığı alanında da uzun süre yer alan bir iletişimci diyebiliriz.

Gazetecilik yaptığınız günlerden biriktirdiğiniz bir anınız var mı desem aklınıza ilk ne gelir?

Gazetecilik, bu sektöre daha ciddi ve profesyonel bakmam gerektiğini öğreten bir mecra aslında. Çok ciddi birikimleri elde etmeme vesile oldu. Her zaman söylerim çok şanslıyım ki daha öğrenci iken fırsatlarım oldu. 1 yılı aşkın süre Yeni Şafak Gazetesi’nde ekonomi muhabiri olarak çalıştım. Aslında bu bölüm için görevlendirildim desem daha doğru olur. Çünkü ilk gazeteye girişim istihbarat bölümüyle oldu. Ekonomi servisinde muhabir arayışının olması ve bana iletilen teklifle başladı her şey. Çünkü ekonomi birimine çok yabancıydım. Hiç unutmuyorum ki servisim değişti, masam değişti, mesai arkadaşlarım ve müdürlerim ekonomiye dair oldu. Elimde ekonomi kitapları ve sözlükleri ile haberden habere giderdim ve o sürelerde öğrendim. Çalıştığım mesai arkadaşlarım ve büyüklerim sayesinde de elbette. Şunu da deneyimlemiş oldum. Hiç bilemediğiniz bir alanda da şayet isterseniz ve sizi de motive eden insanlar olduğu sürece her şeyi başarabilirsiniz.

Peki, radyo programcılığıyla nasıl tanıştınız?

Gazetecilikten sonra televizyonculuğa adımımı atmıştım. Yine ekonomi muhabiriydim ama CNN Türk’te. Bir gün yayıncılıkla ilgili bir habere gitmiştim. Orada o dönemin N.A.R Group radyolarının yöneticisi ve aynı zamanda bu sektöre ciddi imzası ve radyo programcısı konusunda katkısı olan Rahmetli Ender Uslu ile tanışmıştım. Sektörle ilgili konuşuyorduk ve o dönem bulunduğu radyonun (Radyo Alaturka) içerikleri ile konuşuyorduk. Radyoya da merakım ezeldendi. Hatırlarım ki ortaokul, lise dönemlerim radyoları dinlemekle geçti. O dönem de radyoculuğun en iyi olduğu zamanlar aslında. Kısacası konuşacak konu vardı ve bir gün radyoya davet etti. Ziyaretim esnasında bir radyo programı yapmamı önerdi. Heyecan verici bir teklif oldu. Aynı sürede programın formatı ve adı bile belli oldu. “Suyun İki Yanı”, her cumartesi saat 17.00. Hem öğrenciyim (3. sınıfı okuyordum) hem muhabir, hem de radyo programcısı olmuştum. Zahmetli gibi gelse de işini severek yapan için zahmet keyfe dönüşebiliyor.

Radyo programcılığının size keyif veren yanları neler?

Radyoculuğa tam zamanlı geçtikten sonra şunu hissettim, yayının her şeyi benim! Televizyon gibi çok komplike değildi. Tek kişisiniz ve bir odada konuşuyorsunuz, sizi tanımayan bir sürü insan sizi dinliyor. Söylediklerinize güveniyor. Farkında olmadan ciddi anlamda verebileceği kararlar konusunda bile iyi yönde etkiler bırakabiliyorsunuz. Bunu çok deneyimledim. Radyo programcısı olduğumda üniversitenin son sınıfına geçmiştim. Dergi yayıncılığı, gazetecilik, televizyonculuk derken en uzun ve soluklu olduğum yer burası yani radyo oldu. Mezun olduktan sonra televizyona geçerim diye düşünürken (yeniden dönme şansım da olmasına rağmen) “mikrofon aşkı” hastalığına ben de yakalandım diyebilirim. Bu mecrada siz bu dünyadan gittiğinizde emekli oluyorsunuz mesela. Söyleyecek sözleriniz ve üretecek güzel işleriniz varsa buradan yansıtacaklarınızın sonu yok. Bu sektörün yaşı yok ama deneyimi şart.

Bir radyo programının olmazsa olmazı nedir?

Radyo demek “ses” demek. Çünkü ses ile her şeyi kurgularız dinleyicide. Hayal dünyalarına hitap ederiz. Bunun yanı sıra iyi bir ifade olmalı, bunun içinde güzel ve etkili konuşma, diksiyon gibi konuları alabilirsiniz. İyi bir radyo programcısı bu armoniye sahip olmalı. Güzel bir sesten sevdiğiniz şarkıyı ya da türküyü dinlemek gibi gelir bana. Konuşabilmek de bence marifettir. Ancak neyi nasıl konuştuğunu bilmek gerekir. Anlattığını dinletebiliyor mu acaba programcı? Buradan da üretkenliği aslında devreye girmeli. Güzel, yararlı ve motive edici olmalı diye düşünüyorum. Eskiden daha çok imiş ama şimdilerde bu maalesef yok denecek kadar az. Eğitici olmalı. Çünkü buna çok daha fazla ihtiyacımız var.

Radyo programlarını toplumsal açıdan ele alacak olursak birçok konuda bilgi vermesi açısından önemli bir noktada olduklarını söyleyebiliriz. Mesleğin içinden birisi olarak sizin bu konudaki yorumunuz nedir?

Medya demek başlıca bilgi demek, bilginin yayılımı demek aslında. Bir iletişimci olarak şunu demem doğru: “İşimiz İletişim.” Şimdilerde müzik kutusu haline gelse de yine bazı radyolar (sayıları maalesef az) bilgiyi ulaştırmaya devam ediyor. Radyo deyince akla ilk kan anonsları gelir ancak 1999 depreminde radyoların ne kadar etkin olduğunu gördük. O dönem çeşitli radyolarda yayın yapan arkadaşlarımız anlatır bu zor günleri ve ciddi bir araç olmuş bu mecra. Bir araştırma yapılmış ve radyoculuğun (az dinleniyor gibi aktarılsa da) yüzde 60 gibi bir oranla güvenilir kaynak olduğu ortaya konulmuş.

Gelişen teknoloji radyo programcılığına neler kattı ve neleri götürdü? Sizce bu süreçte bir denge yakalanabildi mi?

Teknoloji her alanda kolaylık getirdi diyebilirim. Ama bizim sektörde samimiyeti ve gerçeği de götürüyor sanki. Radyo dediğim gibi “ses” demek ancak teknoloji sesten öte görüntüye de dönüştürdü radyoculuğu. Radyo programcısı, dinleyicisi için hep bir sır olurdu. Çünkü hayal ederdi dinleyici o sesi. Kimine esmer kimine sarışın fark etmezdi. Şimdilerde o sesler artık ete kemiğe de büründü. Tılsımını kaybetti diyebiliriz bu açıdan. Şayet bir format yayını yapıyorsanız ağırlıklı müziğin olduğu, işte burada şarkıların geçişleri vs. konusunda etkili ve hızlı oldu. Önceden yani analog dönemde kaset ya da CD tak- çıkart, değiştir şeklinde imiş. Teknoloji zamandan tasarruf ettirse de mesleğin ana düşüncesinden uzaklaştırdı desem yanılmam sanırım.

CRI Türk’te hangi radyo programlarınız var? Biraz programlarınızdan bahseder misiniz?

CRI Türk’te her Çarşamba ve Perşembe günleri saat 13.00’da başlayan ve sadece birer saat süren “Karışık Kaset” adlı programım var. Adından da anlaşılacağı üzere şarkılar da, muhabbet de hep nostalji… Teknolojiye yenik düştüğümüzün aslında bir kanıtı çünkü özlüyoruz 30-40 sene öncesini. O dönem dinlediğim, duyduğum ve tabi ki yaşadığım ne varsa paylaşıyorum. Şarkılar, isimler, hikâyeler derken 1 saat nasıl geçiyor anlayamıyorum. Öte yandan her Cuma saat 13.00’da “Klinik” adlı sağlık programımla ve uzman konuklarımla CRI Türk’te oluyorum. (2023’te Esenler Belediyesi Radyo’nun Yıldızları adlı ödül töreninde en iyi konuk programı olarak ödül aldı programımız.)

Mikrofona olan aşkınızı neler besliyor?

Radyoculuğa başladığım ilk andan bu yana ilk heyecan nasılsa bunu yaşarım. Bir büyüğüm demişti: “İşine olan heyecanın devam ettikçe var olmaya devam edersin.” Söyleyecek sözlerimi ya da iletmek istediklerimi iletebiliyor olmak (kitlelere) konusunda şanslıyım. Bir yakınımın gönlünü de oradan alabiliyor olmak muazzam bir şey. Yayın odasına girdiğim andan itibaren o odadan beni binlerce kişinin dinleyebiliyor olması heyecan verici. Dinleyici en güzel motivelerden biri. Şanslıysanız, sizi bu konuda destekleyen sevdiğiniz ya da sevdiklerinizin olması da mutluğun en güzel yanı. (Onlara yanımda oldukları için şükranlarımı sunarım.) Öte yandan çalışma arkadaşlarıma da teşekkür etmek isterim. Uzun aradan sonra ilk kez egodan arınmış ve seviyeli, saygılı ilişkilerin olduğu radyoda yayın yapıyor olmam, bu da beni oldukça motive eden detaylar arasındadır.

Gelelim sanat yaşamınıza, siz artık şarkılar da seslendiriyorsunuz… Bize biraz parçalarınızı anlatıp yaşamınızda bu yönünüzü nasıl keşfettiğinizden değerlendirir misiniz?

Evet… Şarkı söyleyen radyocu unvanını da aldım bu sayede… Hayatın getirdiği tesadüf mü desem bilemem ama bu rastlantılar insanın hayatında çok sık olmaz (olunca da kıymet bilmek gerekir.) Yıllarca sesimle var oldum ama konuşarak, şarkı söylemeyi hiç düşünmedim elbette. Ta ki karşıma Ahmet Atıl Esendemir çıkana kadar. Hikaye aynen şöyle: İlk önce şiir yazabiliyor olması dikkatimi çekmişti onu bir anlamda yüreklendirdim ve kitaplar dolusu şiir yazmasına vesile oldum. Gerçekten de iki kitabı çıktı:  “Onun Adı Tutku” ve “Onun Adı Sevda” (üçüncü kitabı da yolda.) Şiirler iyi güzel de peki ya şarkı sözleri. Bu konuda da ünlü şarkı sözü yazarı Aşkın Tuna ağabeyimle tanıştırmıştım Ahmet Atıl beyi, sonrasında benim de ilk kez söylediğim ve Ahmet Atıl beyin de ilk şarkı sözü olan “Çal Bi Şarkı” çıktı. Bu şarkı ilklerin şarkısı oldu bizim için. Şarkıyı sen söyleyeceksin Tuğba dediler ve Murat Aziret ile birlikte söyledik. Beste için Hatem Tutkuş’a, Aranjör ve Klip yönetmenimiz Soner Kıvanç’a ayrıca teşekkürlerimi sunarım. Kısacası bu konuda beni keşfeden Ahmet Atıl Esendemir ve Aşkın Tuna’ya saygı ve sevgilerimi ulaştırıyorum.

Şarkı söylemek sizin için nasıl tarif edilebilir bir tutku?

Konuşmak kadar şarkı söylemek de ciddi işmiş, hatta çok ciddi bir işmiş. Bunu anladım. Keyifli bir tarafı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim ama. Yıllarca şarkıları çaldım durdum. Bu kez de dedim ki “Çal Bi Şarkı.” Gerek dijital, yazılı ve görsel medyada bu şekilde ifade ettim. Biliyorum ki asıl işim bu değil ama elimden gelen bir şey varsa hudutlarımı bilerek yapmak isterim. Çal Bi Şarkı sonrasında da Ahmet Atıl Esendemir’in Muamma isimli “Şirkı” projesinin şarkı bölümünü seslendirdim.

Kişinin yaşamında yeteneklerini keşfedip mesleğini bulabilmesi sizce bir şans mıdır?

Kesinlikle şans. Biliyor musunuz? İlkokulda kendini ifade edemeyen, konuşurken zorlanan biri olup sonrasında konuşarak mesleğini devam ettiren ve sektörde dinlenen biriyim. Bu konuda gelişim göstermemi sağlayan ve sürekli kitap okumam yönünde iyi bir örnek olan babaanneme borçluyum. Sanırım beni ilk fark eden ve bana güvenen o oldu. Çok güzel ve akıcı konuşurdu. Öte yandan şimdilerde mezun olup ne yapacağını bilemeyen hatta kendini henüz bulamamış gençler var. Şanslıydım çünkü üniversiteye girdiğim andan itibaren araştırdım, bu bölümden benimle birlikte kaç kişi mezun olacak ve sektör bu kalabalığa hazır mı? İlk sınıftan itibaren sahadaydım. Okuduğum bölümün tüm detaylarını öğrenmeye ve deneyimlemeye hazırdım. Kimine göre idealisttim. Bu düşüncenin zararını görmedim, belki fazla kantinde sosyalleşemedim ama özel zamanlarım olmadı ama çok büyük kazanımlar elde ettiğimi düşünüyorum. Daha okulu bitirmeden kadrolu işlere girdim. Mesleğim hazırdı benim, mezuniyetimi anlamadım bile. İki tane kitap okuyorum şimdilerde. İkisi de Türkiye’ye mal olmuş, alanlarında uzmanlık statüsünde ve başarılı insanların biyografileri. Bu tarz insanlar beni etkiler, geldikleri yerler ya da yaşadıkları vs… İki kitabın da öğretisi şu oldu: Sende olan cevherin farkında var ve bunun için çalış, üret. Başarının formülünün çalışmaktan geçtiğini vurguluyor her ikisi de. Çünkü şans, ancak bu noktada insanın hayatında etkili olabiliyor.

Peki, Tuğba Saraçlar’ın günlük yaşamında vazgeçemediği hobileri var mı?

Sanata ilgim haylidir. Fırsat buldukça tiyatro, konserler ve etkinlikleri takip etmeye çalışırım. Yeni yerleri görmek, gezmek en keyif aldıklarım arasındadır. Özellikle biyografi türünde kitap okumayı severim. Spor da vazgeçilmezlerim arasında: Bisiklete binmek gibi. Çok severim.

Yakında yeni projeleriniz var mı?

Evet, hem kişisel hem de Şirkı ekibiyle heyecanlı ve güzel işlerimiz olacak. Şarkı söylememe vesile olan demiştim Ahmet Atıl Esendemir, iyi ki tanıdım dediğim insanlardan biridir hayatımda. Hayatıma her yönüyle büyük katkıları oldu. Yetenek bazen kendi başına ortaya çıkmıyor, etkileşimler doğru yönde ise bu şans işte. Gelelim projelerimize, gazetenizde de röportajlarına yer verdiğiniz Ahmet Atıl Esendemir ve Soner Kıvanç ikilisinden bahsetmek istiyorum. Şirkı projesinin en önemli ayaklarını oluşturuyorlar. Biri şiirleri üretiyor diğeri de onların kompozisyon haline gelmesini sağlıyor. Şiir, duyguların kelimelerle armoni haline gelişidir. Ama her şiir de şarkı olamıyor. O zaman o şiiri şarkısına kavuşturma zamanı gelmedi mi? İşte bu fikirle çıktı Şirkı (Şiir ve Şarkı kelimelerinin türetilmesiyle çıktı). Şiir ister başında ister sonunda olsun fark etmez yeter ki anlatılmak isteneni ifade etsin. Bu düşünceyle bestelenemeyen şiirlere şarkılar da yapıyoruz ve düetler eşliğinde ilgilisine ulaştırıyoruz. Ayrıca kendi halinde yazılmış bestelenmiş sadece şarkı niteliği taşıyan eserler de mevcut. Hepsi de Şirkı Müzik&Yapım YouTube kanalında.

Peki ya halka canlı şekilde ulaşmak olmalı mıydı?

Yakın zamanda da kültür merkezlerinde bazen de meydanlarda (halkın kolayca bizim müziğimize, duygularımıza ulaşabileceği her yerde) konserlere başlayacağız. Sizin vasıtanızla da okuyucularınızla paylaşmak isteriz. Öte yandan bir kitap yazıyorum, hayatımda beni etkileyen ve bu zamanlara gelmeme vesile başka bir isim için, babaannem için. Bunun için de heyecanlıyım. Kitap çıktığında sizinle paylaşıyor olacağım.

Okurlarımıza bir mesajınız var mı?

İlk sorudan itibaren kendimle ilgili yaşadıklarımı, deneyimlerimi ve fikirlerimi paylaşmaya çalıştım. Umarım anlattıklarım doğru mesajlar veriyordur. Bazen etrafımızda ya da hayatın genelinde yolunda gitmeyen ya da hep eleştirdiğimiz konular olabilir. Her şey küçük adımlarla ya da bazen de bir kelime ya da cümleyle başlar. İnsanın hayatını değiştirip güzelleştirebilirsiniz. Okuyucularınıza şunu demek isterim: “Her şey kendini tanımak ve sevmekle başlar, sadece kendiniz için değil kendinizle başlayan ancak etrafınızı da etkileyecek güzel işler yapın, katkısı o zaman daha değerli. Zamanı geldiğinde de dönüşmekten ve değişmekten korkmayın.” Sabır göstererek, okuyan herkese sonsuz teşekkürler…

Röportaj: Rukiye Ay

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.